Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un, 16.06.2011 tarihinde eğitim-öğretim yılı sonu dolayısıyla yaptığı basın açıklamasıdır.
2010-2011 eğitim-öğretim yılı kangren haline gelen sorunlarla sona ermektedir. Eğitim ehil olmayan ellerde yönetilmiş, eğitimin temel sorunlarına çözüm üretilememiş, eğitim çalışanları yalnız bırakılmıştır. Eğitime ayrılan bütçe yetersizdir, eğitimde özelleştirme son sürat devam etmiştir, sınav sistemleri iflas etmiştir, okullar kaderlerine terk edilmiştir.
2011 genel seçimleri yapılmıştır. Yeni kurulacak hükümetin Milli Eğitim Bakanı kesinlikle denenmiş bir isim olmamalıdır. Çünkü AKP iktidarının bugüne kadarki iki Milli Eğitim Bakanı da bu işi kotaramadığını çok net göstermiştir. Yeni Milli Eğitim Bakanı işinin ehli olmalı, yandaş kayırmacılığı ve kadrolaşmaya son vermeli, eğitim çalışanlarının tamamını kucaklamalı, haksız, hukuksuz uygulamalardan uzak durmalı, usulsüz atamalar yapmamalı, öğretmen atamalarını artırmalı, eğitim çalışanlarının beklentilerini ve taleplerini karşılayabilmeli, verdiği sözleri tutmalı, MEB’i şeffaf yönetmeli, eğitimin gerçek sorunlarına çözüm üretmelidir.
AĞUSTOS AYINDA EN AZ 60 BİN KADROLU ÖĞRETMEN ATANMASINI İSTİYORUZ
Bu eğitim-öğretim yılında yine en büyük sorun öğretmen açığı olarak karşımızda durmaktadır. Ülkemizde yeni mezunlarla birlikte 380 bin atama bekleyen öğretmen varken, öğretmen açığı MEB’in açıklamasına göre 146 bin 194 iken, öğretmen atamaları ihtiyaca uygun olarak yapılmamaktadır. Öğretmen atamaları sürekli Maliye Bakanlığı’nın insafına terk edilmiştir. Maliye Bakanlığı ne kadar kadro verirse, Milli Eğitim Bakanlığı bunu kabul etmiş ve öğretmenlerin kadro hakkı için hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen ataması konusunda sınıfta kalmıştır. Ayakları yere sağlam basan bir öğretmen atama politikası oluşturulamamış, öğretmenler her yıl 30 bin, 40 bin civarında yapılan alımlarla atanma şansı elde etmeye çalışmıştır. Atanamayan öğretmenlerin sayısı 9 yılda 6.3 kat artmıştır. Ehil olmayan yönetim anlayışı, Türkiye’de ataması yapılmayan öğretmen ordusu yaratmayı başarmıştır.
Bilindiği gibi Milli Eğitim Bakanlığı 2011 yılı için Ağustos ayında 55 bin öğretmen ataması yapılacağını açıklamıştı. Daha sonra Bakanlık fikir değiştirmiş, 1 Haziran tarihinde seçim yatırımı olarak 28 bin 486 öğretmenin atamasını yapmıştır. Ancak bu atamaların yaklaşık 15 binini sözleşmeliden kadroya geçenler oluşturmuştur. Yeni atananların sayısı ise 13 bin civarındadır. Kanun Hükmünde Kararname ile sözleşmeliler kadroya geçirildiği için yeni atanacak öğretmenler mağdur olmuştur.
Öte yandan Bakanlık 6 Temmuz tarihinde de 15 bin sözleşmeli öğretmen alınacağını duyurmuştu. Ancak sözleşmeliler kadroya geçirildiği için bu alım iptal edildi. Temmuzda öğretmen ataması yapılacağına dair bir beklenti oluştuğundan Bakanlık dün 6 Temmuz tarihinde 6 bin 575 kadrolu öğretmen ataması yapılacağını açıkladı. Başbakan’ın açıklamasına göre MEB’in Ağustos ayında atayacağı öğretmen sayısı ise sadece 10 bin. Bu kadar az sayıda alım ne atama bekleyen öğretmenlerin talebini, ne de öğretmen ihtiyacını karşılayacaktır. Milli Eğitim Bakanı Çubukçu, verdiği sözleri tutma becerisine sahip olmadığını bir kez daha göstermiştir. Öğretmenler ne yazık ki; bu süreçte atamaları doğru düzgün planlamaktan aciz, sürekli değişen kararlarıyla atama takvimini bir türlü belirleyemeyen bir Bakanlık ile karşı karşıya bırakılmıştır. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı atama takvimini en kısa sürede açıklamalı, öğretmenlerin yaşadığı belirsizliğe son vermelidir. Öğretmen atamalarında hem 2010 KPSS’de mağdur olan öğretmenler, hem de Haziran ayında mezun olan 50 bin eğitim fakültesi mezunu hesaba katılmalıdır. Bu nedenle Türk Eğitim-Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın AĞUSTOS AYINDA EN AZ 60 bin KADROLU öğretmen ataması yapmasını istiyoruz. Atama bekleyen öğretmenlerin hakkının yenmemesi için, geleceğe umutla bakmaları için, yüreklerinin bir nebze de olsa rahatlaması için Ağustos ayında en az 60 bin öğretmen ataması zorunludur.
SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİĞİN TAMAMEN KALDIRILMASI İÇİN KANUNİ DÜZENLEME YAPILMALIDIR
Siyasi erk, sözleşmelilere verdiği sözü nihayet seçim öncesinde yerine getirmiştir. Sözleşmelilik uygulamasını yaygınlaştıran iktidar, yıllardır ‘Çin işkencesi’ yaşattığı sözleşmelilere geç olsa da hakkını teslim etmiştir. Şimdi sözleşmelilik uygulamasına devam edilip, edilmeyeceği önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı Kanun Hükmünde Kararname doğrultusunda sözleşmelilerin kadroya alınmasının ardından bir basın açıklaması yaparak, bundan sonra öğretmen atamalarının tamamının kadrolu olacağını duyurmuştur. Bu durum öğretmenlerimiz açısından olumlu bir gelişmedir. Zaten bir yanda sözleşmeliler kadroya alınırken, diğer yanda sözleşmeli öğretmen uygulamasına devam edilmesi hem büyük bir çelişki olacaktı, hem de hukuka aykırılık teşkil edecekti. Bu noktada, sendika olarak talebimiz önümüzdeki süreçte Milli Eğitim Bakanlığı’nın hiçbir şekilde sözleşmeli öğretmen alımı yapmamasıdır. Zira Kanun Hükmünde Kararname sözleşmeliliği tamamen kaldırmamakta, sadece sözleşmeli personelin kadroya geçişini olanaklı kılmaktadır. Bu nedenle tüm alımların kadrolu olarak yapılması için 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B ve 4/C maddelerinin iptal edilmesi gerekmektedir.
Öte yandan öğretmen açığı ne yazık ki ücretli öğretmenler marifetiyle giderilmeye çalışılmaktadır. Büyük bir insanlık dramı olan ücretli öğretmenlik uygulaması insan sömürüsüdür. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nda istihdam edilen ücretli öğretmen sayısı 77 bin 601’dir. Bugüne kadar gelen yanlış politikalar sonucunda ücretli öğretmen sayısı tavan yapmıştır. Bu yanlış politikaya da hemen son verilmelidir. Artık eğitim alanında da sözleşmeli, ücretli şeklinde istihdam modelleri tamamen çıkarılmalıdır, tüm öğretmenler kadrolu olarak alınmalıdır.
OECD ÜLKELERİ BAZ ALINDIĞINDA DERSLİK AÇIĞI İLKÖĞRETİMDE 149 BİN 986, ÖĞRETMEN AÇIĞI İLKÖĞRETİM VE ORTAÖĞRETİMDE 208 BİN 668.
2010-2011 eğitim-öğretim yılında istatistikler de olumlu değildir. MEB verilerine göre okullaşma oranları okul öncesinde yüzde 3-5 yaş yüzde 29,85, 4-5 yaş yüzde 43,10; ilköğretimde yüzde 98,41; ortaöğretimde yüzde 69,33’tür. Okullaşma oranları okul öncesinde 4-5 yaş grubunda kızlarda yüzde 42,47, erkeklerde yüzde 43,70; ilköğretimde kızlarda yüzde 98,22, erkeklerde yüzde 98,59; ortaöğretimde kızlarda yüzde 66,14, erkeklerde yüzde 72,35’tir.
MEB verilerine göre 2010-2011 eğitim-öğretim yılında derslik başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 31, ortaöğretimde 34’tür. Derslik başına düşen öğrenci sayısı genel ortaöğretimde 31 iken, mesleki ve teknik ortaöğretimde 38’dir. OECD Bir Bakışta Eğitim 2010 Raporuna göre ilköğretimde ortalama sınıf mevcudu 21,6’dır. Bu rakam, Avusturya’da 19,3; Danimarka’da 19,6; Yunanistan’da 16,8; İtalya’da 18,7; Lüksemburg’da 15,7; Portekiz’de 18,8’dir. Buna göre OECD ülkeleri baz alındığında derslik açığı ülkemizde ilköğretimde 149 bin 986’dır. Ülkemizde derslik açığı Portekiz baz alındığında 222 bin 911, Danimarka baz alındığında ise 199 bin 950’dir.
OECD Bir Bakışta Eğitim 2010 Raporuna göre; öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalaması ilköğretimde 16,4, ortaöğretimde 13,7’dir. Türkiye’de ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilköğretimde 21, ortaöğretimde 18’dir. Buna göre OECD ülkeleri baz alındığında ilköğretimde öğretmen açığı 141 bin 563, ortaöğretimde de 67 bin 105 olmak üzere toplam 208 bin 668’dir.
EĞİTİM ÇALIŞANLARI GİDEREK YOKSULLAŞIYOR
Eğitimcilerin en büyük sorunlarından birisi maddi sorunlardır. Borcu borçla kapatma yoluna giden, geçim çarkını düşe kalka döndürebilen eğitim çalışanları yıllardır azla yetinmektedir. Pastadan payını bir türlü alamayan aksine giderek yoksullaşan kesimlerden biri olan eğitimciler, yüzde 4’lük zam oranlarına mahkûm edilmiştir. Kaşıkla verip, kepçeyle alanlara karşı sus pus olan Milli Eğitim Bakanlığı da, eğitim çalışanlarını yalnız bırakmıştır. Tüm bu olumsuzluklara göğüs germeye çalışan eğitimcilerin artık canına tak etmiştir. Yeni kurulacak hükümetin ücret artışlarında insaflı davranmasını, eğitim çalışanlarının haklarını gözetmesini, ekonomik büyümeden çalışanına da pay vermesini talep ediyoruz.
Öte yandan Milli Eğitim Bakanlığı şefi, hizmetlisi, daktilografı, teknisyeni kısacası tüm eğitim çalışanlarını kucaklayıcı bir anlayış içerisinde olmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı yandaşları koruma, kollama Bakanlığı haline gelmiştir. Kendisinden olmayanı yok sayan MEB’e eğitim çalışanlarının güveni ve inancı kalmamıştır. Tüm sorunlarla 2010-2011 eğitim-öğretim yılı tamamlanmaktadır. Umudumuz yeni Milli Eğitim Bakanının diğer Bakanlar gibi vurdumduymaz davranmamasıdır. Yeni eğitim-öğretim yılına eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunları çözülmüş olarak başlanmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.