Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. hocalarından Prof. Dr. Cem Kılıç’ın TRT Anadolu’da yayınlanan "ALINTERİ" programına katılan Genel Başkan İsmail Koncuk Abant Çalıştayı’nda masaya yatırılan kamu personel sistemi hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Genel Başkan programda şunları şöyledi.
ESNEK İSTİHDAM UCUZ İŞ GÜCÜ TEMİNİDİR.
Esnek istihdamın ne anlama geldiğini insanlarımızın iyi bilmesi lazım. Türkiye’de kamuya hizmet veren taşeron çalışan sayısı 2002 yılında 15 bin 20 bin aralığında iken, 10 yılda bu sayı 500 binlere ulaştı. Belediyede çalışanları da dahil ettiğimiz zaman bu rakam 1 milyon 60 binlere, özel sektörde çalışanları dahil ettiğimiz zaman ise 2,5 3 milyona ulaşıyor.
Bu haliyle anlayış değişmediği sürece hiçbir yasayla taşeronlaşmanın önüne geçilemez. Ucuz iş gücü anlamına gelen taşeronlaşma, bugün hastanelerden, okullara kadar bir çok kamu kurumunda almış başını gidiyor.
Şeyh Edebali’nin bir sözü vardır; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” Şu anda Türkiye’de yaşadığımız taşeronlaşma bu anlayışın tam karşısında yer alıyor. Bin bir zorlukla yetiştirdiğimiz, büyüttüğümüz çocuklarımız taşeron firmalarda asgari ücretle, hiçbir yükselme şansı olmadan çalıştırılıyor. Bunun adı köleliktir. Taşeron firmalarında çalışanlarımızın iş güvencesi yok, hastalanma hakkı yok, sendikalı olma hakkı yok, gelecek hakkı yok. Çalıştığı kurumda yükselme şansı yok. İşte bugün tartışılan esnek istihdam da ucuz iş gücü teminidir. Mevcut sistemde zaten bir çok sorun yaşıyoruz, işçilerimize kıdem tazminatı vermemek için taşeron firmalar her sene girdi çıktı yapıyorlar. O yüzden ülke şartlarını iyi değerlendirmek lazım. İşte bu taşeron anlayışı şimdi kadrolu devlet memurluğunu da tehdit etmektedir.
Bizim temel hareket noktamız güvenceli iştir. Esnek istihdamda da güvenceli iş kavramı yok. Çalışanın görevde yükselemediği bir çalışma sistemi kabul edilebilir mi ? İnsanlarımız çocuklarını birileri sömürsün diye okutmadı. Siyasi yetkililer milli başına düşen gelirin büyüdüğünü söylüyorlar. Bütçenin dolup taştığı yönünde açıklamalar yapılıyor. Durum böyle ise, bu taşeronlaşma oranındaki artış nedir? Yetkililer her insanın büyük bir emanet olduğunu düşünerek hareket etmelidir. Kişi başına düşen milli gelirden insanlarımızın hakkı olanı alması gerekmektedir. Bu insanlarımızın en doğal hakkıdır. Taşeronlaşma, 4/B, 4/C gibi uygulamalarla bir yerlere varamayız.
Türkiye’de Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanı Çelik’i de aşan gelişmeler oluyor. Home Office sistemi konuşuluyor mesela. Bunu bakana sorduğumuz zaman böyle bir uygulamanın olmadığını söylüyor bize. Peki nereden çıkıyor bu söylemler?
Bizim istediğimiz sürekli kadrolu, iş güvenceli sistemin olmasıdır. Hangi sektör olursa olsun, devlet insanca yaşayabileceğimiz bir hayatı bizlere sunmak zorundadır. Bizler insani değer, evrensel insan hakları bağlamında düşünüyoruz.
PERFORMANSA DAYALI ÜCRET SİSTEMİ TÜRK KAMU YÖNETİMİ TARİHSEL GELİŞİMİNE UYGUN DEĞİL.
Abant Çalıştayı’nda performans değerlendirme sistemi hakkında Türk Kamu yönetiminin tarihsel gelişimine uygun olmadığı yönünde ortak karar alındı. Türkiye koşulları düşünüldüğünde, çalışanların performansını objektif değerlendirebilecek yöneticilerin mevcut olmadığını görüyoruz. Ülkemizde maalesef yöneticiler seçilirken bile torpil işliyor. Hal böyle iken sağlam bir performans değerlendirmesi yapacak doğru yöneticilere ihtiyaç vardır.
Biz kitaplarda yazılanlardan değil, hayatın gerçeklerinden söz ederek konuşuyoruz, değerlendirme yapıyoruz. Performansa dayalı ücret sistemi çalışan ile çalışmayanı ayırt edebilecek, objektif değerlendirme yapabilen ve adil yöneticilerin bulunmasıyla gerçekleşebilir. Ancak, şu anki şartlar düşünüldüğünde bu sistem kamuda sadece kaos yaratır, sıkıntıların artmasına neden olur.
TÜM SÖZLEŞMELİ ÇALIŞANLAR KADROYA GEÇİRİLMELİ.
Belediye çalışanlarının kadrolu olması yolunda atılan adımdan memnunuz. Ancak. TRT, KİT, Sağlık, Eğitim, Tarım gibi kurum ve sektörlerde çalışan sözleşmelerin günahı nedir? Bu çalışmayı bunların da dahil edilmesi gerekir. O zaman adaletli bir iş yapılmış olur. Ayrıca, bir de 4/C uygulaması gibi insanlık suçu sayabileceğimiz şartlarda çalışan arkadaşlarımız da var. Bu çalışma koşullarının Türkiye Cumhuriyetine yakışmadığını düşünüyorum.
Şu anda devlet memurluğu kavramının tamamen ortadan kaldırılacağı, iş güvencesiz çalışma hayatının söz konusu olduğu bir düzenleme hayata geçirilmek isteniyor. Devlet memurluğu kavramının tanımının yapıldığı Anayasanın 128. Maddesi değiştirilmek isteniyor. Geçen sene başbakanla görüşmemizde de bu söz konusu olmuştu. İşçi ve memur yerine çalışan ifadesi getirilmek isteniyor. İş güvencesi sorunu en büyük engel bu konuda. Elma ile armudu birleştirmek gibi bir durum söz konusu olur. İş güvencesi kamu çalışanlarına boşu boşuna verilmedi. Kamu çalışanlarının siyasi müdahalelerden uzak olması için iş güvencesi verildi. Devletin ve milletin ortak çıkarlarını korumak için verildi, keyfi bir uygulama değildir. Bu sistemi tepe taklak ettiğiniz zaman devlet kamu sistemini de bozmuş olursunuz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e “devlet memurlarının elinden iş güvencesini almak gibi derdimiz yok” şeklinde açıklama yapın dedim. Bunu söyleyemedi.
Abant Çalıştayı’nda üç memur konfederasyonu iş güvencesi konusunda masaya yumruğunu vurduğu için bu konu tartışılamadı. Şimdi de iş güvencesi yerine esnek istihdam ifadesi kullanılıyor. Kamu çalışanlarının kazanılmış haklarını tehdit eden bir sistemin oluşturulması isteniyor. Şu anda kadrolu olan memurlarımızın iş güvencesinin elinden alınabileceği bir tehdit söz konusu. Tümdevlet memurları kurulmak istenen bu tezgaha dikkat etmelidir.
TÜM ÖDENEKLER EMEKLİLİK PİRİMİNE DAHİL EDİLMELİ
Türkiye Kamu-sen olarak önümüzdeki günlerde başlatacağımız önemli bir kampanya var. Kamu çalışanları emeklilik yaşı geldiği halde emekliliklerini istemeye korkuyorlar. Çünkü emekli oldukları takdirde şu an aldıkları maaşları yüzde 40 oranında düşecek. Biz de başlatacağımız kampanya ile devlet memurunun o ay aldığı tüm ödemelerin emekliliğe sayılmasını isteyeceğiz. Bu konuda maliye bakanlığı yetkilileri temkinli konuşuyor. Eğer böyle olursa 30 yıl sonra devletin maaşları ödeyemeyecek duruma gelebileceğini belirtiyor. ama şu anki sistemde de insanlar emekli olamıyor. Emeklilik sisteminin mutlaka yenilenmesi gerekiyor. Türkiye Kamu-Sen olarak dilekçe kampanyası başlatıyoruz.
Avrupa ülkelerinde sosyal güvenliğe bütçeden ayrılan pay yüzde 19’lerda iken Türkiye’de bu oran yüzde 16 ile sınırlı kalıyor. Sosyal güvenlik açığının çalışanlara mal edilmesi doğru bir yaklaşım değil.
ATAMA BEKLEYEN ÖĞRETMENLERİMİZ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADI.
Başbakan’ın açıklaması şubat ayında atama bekleyen öğretmen adaylarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. 30 bin atama yapılmamasını kınıyorum. Ek ödeme konusunda zaten büyük bir haksızlık yaşayan eğitim çalışanları görmezden geliniyor. Özür ataması konusunda da bir çok eksik söz konusu özür grubu mağduriyetlerinin çözülmesini istiyoruz. MEB tribünlere oynamayı bırakmalı ve öğrenim özrü ve il içi de olmak üzere tüm özür gruplarına yönelik tayinleri yapmalıdır.
Genel Başkanın Açıklamaları İçin Tıklayınız