Ana SayfaKöşe YazılarıTalip GEYLANSENDİKALI MEMURLAR 180 TL ALACAK

SENDİKALI MEMURLAR 180 TL ALACAK

            Türkiye’de doksanlı yılların başından itibaren memur sendikaları faaliyete başlamış; fakat, ancak 2001 yılının Temmuz ayında yasal bir dayanağa sahip olabilmişlerdir.   

4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu, bir çok eksiğine rağmen, kamu çalışanlarının örgütlü mücadelesinin önemli bir ivme eşiğidir. On yılı aşkın süre çok büyük ekonomik, idari ve hukuki sorunla muhatap olan sendikalarımız; düzenlemeyle birlikte yasal bir zeminde rahatça faaliyetlerini yürütme ve düzenli bir şekilde topladıkları aidatlarla da ekonomik bağımsızlıklarını elde etme imkanı bulmuşlardır.

 

Bu yeni zeminde mücadelesini sürdüren sendikalarımız, kısa sürede önemli mesafe katetmişlerdir. Ancak şu da bir gerçektir ki; ülkemizde hala kamu çalışanlarının neredeyse yarıya yakını herhangi bir sendikaya üye değildir. Bu durumun nedenlerinin başında şüphesiz ki şu hususlar gelmektedir:

1) Sendika kanununun eksikliklerinden kaynaklanan kısıtlamalar ve sendikalaşmayı teşvik edici unsurların olmaması

2) Sendikal bilincin kamu çalışanlarında yeterince olgunlaşmamış olması

3) Her düzeydeki ilkel yönetim anlayışı ve alışkanlıklarının, örgütlenmeye yönelik olumsuz ve önyargılı yaklaşımları

İşte, memur sendikalarımız, tüm bu zorluklarla da mücadele ederek sendikal faaliyetlerini yürütmektedirler.

 

Bunların yanı sıra; sendika üyesi memurların, bir çok bedeli de göze alarak ortaya koydukları fedakar ve ilkeli mücadeleleri sonucunda elde ettikleri kazanımlardan, bütün çalışanların faydalanıyor olması da mühim bir etkendir. Mücadele edenle, sürece hiçbir şekilde katkıda bulunmayanların aynı düzeyde değerlendirilmesi ve aynı haklardan yararlanıyor olmaları ciddi bir psikolojik baskıya neden oluyordu. Üye olduğu sendikaya aidat ödeyen, eylem ve etkinliklere cesaretle katkıda bulunan ve hatta ceza alma riskini dahi göze alan sendika üyesi çalışanlar adeta cezalandırılıyordu.

 

Bu adaletsiz durum, sendikalı kamu çalışanları üzerinde hafife alınmayacak bir psikolojik baskı oluşturuyor ve sendikalardan bu duruma müdahale etmeleri çağrılarına neden oluyordu. Üyelerimizin, her fırsatta “Bir lira dahi olsa üye olmayanlarla aramızda fark olsun. Sendikalı olmanın sembolik dahi olsa bir ayrıcalığını hissedelim” mealindeki talepleri, sendikalarımızın öncelikli meselesi halini almıştı.

 

Toplu Görüşme Primi

Nitekim bu gerçekten hareketle özellikle Türkiye Kamu-Sen’in ısrarlı ve mesnetli gayretleri neticesinde, 2005 yılı Toplu Görüşmelerinde yalnızca sendikalı çalışanlara 5 TL olarak ödenen sendikalılık ödentisi uygulaması başladı. Bu uygulama, çok önemli bir köşe taşı oldu. Çünkü, artık, sendikalı çalışanlarla sendika üyesi olmayan kamu çalışanları arasında ekonomik açıdan da ayrıcalıklı kazanımın elde edileceği bir zemine sahip olunmuştu. Sendikaların girişimleriyle 5 TL olarak başlayan ve daha sonra Toplu Görüşme Primi olarak adlandırılan bu ödeme, ileriki yıllarda artarak devam edecek ve hatta işçi sendikacılığında olduğu gibi “ikramiye” hüviyetini dahi kazanabilecekti.

 

Fakat ne üzücüdür ki; uygulama, bir sendikanın yanlış yönlendirmesiyle, ana muhalefet partisi CHP’nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından 2009 yılında iptal edildi. Böylece memur sendikacılığı için önemli bir mevzi kaybedilmiş oldu. Hatta hatırlanacağı üzere, sırf bu iptalden dolayı, geçtiğimiz yıl memur sendikaları azımsanmayacak sayıda istifa ile karşı karşıya kaldılar.

 

Sendikalı Memurlar 180 TL Fazla Ücret Alacaklar.

Çok şükür ki, bu sene yeni bir kanuni düzenlemeyle olumsuzluk giderildi. Yeni düzenlemeye göre, sendika üyesi kamu çalışanları aylık 15 TL olmak üzere, üç ayda bir 45 TL Toplu Görüşme Primi alacaklar. Yani, sendikalı memurlar, sendika üyesi olmayan çalışanlara nispeten yılda 180 TL fazla ücret alacaklar.

 

Belki bu rakam bazıları için etkileyici olmayabilir. Fakat açılan bu kapının ardından, –işçi sendikalarında olduğu gibi- her Toplu Sözleşme döneminde artarak devam edecek olan ikramiye ödemelerinin geleceğini görmek, kehanet olmasa gerektir.

 

Evet, Türkiye Kamu-Sen’in gayretleriyle vücut bulmuş olan prim uygulaması sayesinde, sendikalı olanla sendika üyesi olmayan kamu çalışanları arasında ekonomik açıdan da bir fark oluşturulmuştur. Örgütlü olmanın mesleki, idari ve toplumsal bir çok faydasını yaşayan sendikalı kamu çalışanları; böylece, ekonomik açıdan da öncelikli olmanın hazzını hissedecekler.

 

Dayanışma Aidatı

Bilindiği üzere, referandum neticesinde değişen Anayasa maddelerinden sonra uyum yasaları çıkarılacak. Daha önceleri de sendikalar tarafından gündeme getirilen “Dayanışma Aidatı” talebi, uyum yasaları hazırlıkları için oluşturulan çalışma komisyonunda tekrar gündeme taşındı. Buna göre; Toplu Sözleşme sonucunda elde edilen kazanımlardan yalnızca sendikalı kamu çalışanlarının faydalanması, üye olmayan memurların ise ancak sendikaya dayanışma aidatı ödemesi koşuluyla kazanımlardan yararlanması talep edilmekte.

 

Nitekim işçi sendikacılığında uygulama bu şekildedir. 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev Ve Lokavt Kanunu’nun; 9. Maddesinde “Toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasının üyeleri yararlanırlar… Toplu iş sözleşmesinin imzası sırasında taraf işçi sendikasına üye bulunmayanlar, sonradan işyerine girip de üye olmayanlar veya imza tarihinde taraf işçi sendikasına üye bulunup da ayrılanlar veya çıkarılanların toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmeleri, toplu iş sözleşmesinin tarafı işçi sendikasına dayanışma aidatı ödemelerine bağlıdır… Dayanışma aidatı miktarı, üyelik aidatının üçte ikisidir.” Hükümleri gereğince; sendikalara üye olmayan işçiler, toplu sözleşme haklarından faydalanabilmeleri için toplu sözleşme yapmaya yetkili sendikaya dayanışma aidatı ödemektedirler. Bu durum, hem işçi sendikalarının güçlü yapılar olmasını hem de işçilerdeki sendikal yönelimin üst düzey olmasını sağlamıştır.

 

İşte bu gerçekten hareketle memur sendikaları, Dayanışma Aidatı uygulamasının ivedilikle ve tavizsiz bir şekilde hayata geçirilmesi talebini ortaya koymuşlardır. Bu talep vücut bulduğunda; kamu çalışanlarının sendikal mücadeleye dahil olması ciddi anlamda teşvik edilmiş olacak, üye sayısı çoğalan sendikaların bir sosyal baskı unsuru olarak gücü artacak ve elde edilen kazanımların da çıtası yükselecektir.

 

Kamu çalışanlarının sendikalaşma oranını artıran her düzenleme, daha yeni ve önemli kazanımların anahtarı olacaktır. Çünkü, sendikaların gücü sahip oldukları üye sayısıyla doğru orantılıdır. Yani, sendikaların üye sayısı arttıkça işverenimiz olan Hükümetler nezdindeki ikna kabiliyeti de aynı oranda yükselecektir. Bundan da kamu çalışanları ve çalışma hayatımız kazançlı çıkacaktır. Bu gerçekten hareketle, hala sendikasız olan çalışanlar, artık üye olmamak için bahaneler üretmeyi bir yana bırakmalı ve hem kendilerinin hem de kamu çalışanlarının genel kazanımlarının önünde engel olmaktan kurtulmalıdırlar.

 

Toplu Sözleşme ve Dayanışma Aidatı hayata geçirildiğinde, tüm kamu çalışanları bir nevi zorunluluk içerisinde sendikal mücadeleye dahil olacaktır. Sendikasız olan memur arkadaşlarımızın, böylesi bir zorunluluk nedeniyle değil; örgütlü mücadelenin erdemine inandıkları için sendikal faaliyetlere dahil olmayı tercih etmeleri hepimiz için övünç kaynağı olacaktır.

Saygılarımla.

Talip GEYLAN

 

 

Son Haberler

TÜRK’ÜN MEVCUDİYETİ 30 AĞUSTOS’LA TARİHE MÜHÜRLENDİ

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın, 30 Ağustos Zafer Bayramı ile ilgili yaptığı basın...

GENEL BAŞKANIMIZDAN MHP GENEL BAŞKANI SAYIN DEVLET BAHÇELİ’YE ZİYARET

Genel Başkanımız Talip Geylan, 28.08.2024 tarihinde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yi ziyaret ederek, eğitimin ve eğitim çalışanlarının gündemine dair bilgilendirmelerde bulundu.

ÜCRETLİ KÖLELİK UYGULAMASINA SON VERİLMELİ!

Genel Başkanımız Talip Geylan, eğitim sisteminin en büyük sorunlarından birisinin ücretli öğretmenlik uygulaması olduğunu söyleyerek, "Korkarım ki, geçen yıl 80 bine ulaşmış olan ücretli öğretmen sayısı, bu öğretim yılında 100 binlere dayanacaktır."dedi.

ÖĞRETMENLERİMİZ NEDEN HALA GÖREVE BAŞLATILMADI?

Genel Başkanımız Talip Geylan, öğretmen atamalarının gecikmiş olmasını açılan davalara bağlamanın haksızlık olduğunu belirterek, “Danıştay’ın kararından hiçbir şekilde etkilenmeyecek şekilde 20 bin öğretmenimizi daha fazla bekletmeden öğrencileriyle buluşturmanın en makul yolu, mülakata giren tüm adaylara KPSS puanı ölçüsünde sözlü puanı vermektir.” dedi