Suriye’de taşlar yerinden oynuyor.
Herkes kendince yeni bir gelecek tasarlıyor.
Bazıları bunu çaktırmadan el altından ya da dublör kullanarak yürütüyor;
Bazıları ise, PYD’nin (pkk’nın Suriye’deki kolu) yaptığı gibi, gözlere sokarcasına alenen raconunu kesiyor.
Adamlar, Suriye’nin Kuzeyine bayraklarını diktiler bile!
Böylesi hararetli bir ortamda bölgenin etkin gücü Türkiye geri durur mu?
Tabii ki durmaz.
Hemen aktif dış politikamız devreye giriyor.
Demeçler peşi sıra geliyor:
“de facto duruma müsaade etmeyiz”
“Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır” (Aynı nakaratı Irak’ta da işitmiştik)
“Emrivakilerin Suriye’de krizi daha da derinleştirmesinden kaygılıyız”
“Attıkları bu adımların yanlış, tehlikeli adımlar olduğu noktasında da kendilerini gerekli uyarılar yapılacak”
“Sınır güvenliğimize dönük her türlü tehdide karşı en etkin yöntem alınacak ve anında cevap verilecektir."
….
***
Başbakanlık, Dış İşleri Bakanlığı, MİT harıl harıl çalışıyor.
Bölgenin etkin etnik unsurları bir bir Türkiye’ye davet ediliyor.
Önce Suriye’nin kuzeyine çökmüş olan pyd’nin ve Suriye’li bir kısım Kürtlerin lideri olan Salih Müslim’i çağırdık. Kendisiyle bölgedeki gelişmeleri değerlendirdik, süreçle ilgili stratejiyi oluşturduk.
Sonra Irak’lı bir kısım Kürtlerin temsilcisi ve korsan devletin Başbakanı olan küçük Barzani’yi çağırdık. On yıldır yaptığımız gibi, Barzani ile “stratejik derinliğe” sahip politik ilişkilerimiz çerçevesinde Suriye krizini değerlendirdik. Merkezi Erbil’de bulunan Suriye Ulusal Kürt Konseyi’nin geleceği ve yeni Suriye yapılanması sürecinde izleyeceği yol haritasını masaya yatırdık.
Görüyorsunuz değil mi?
Ne kadar aktifiz.
Şu Ramazan gününde koşturmaktan dilimiz damağımıza yapıştı.
Helal olsun bize!
***
Fakat,
Sadece bizim değil;
Irak’ın, Suriye’nin, Iraklı ve Suriyeli Kürtlerin, İran’ın, AB’nin, ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in, Almanya’nın..,
Velhasıl, bölgeyle ilgilenen tüm dünyanın anlam veremediği bir husus var ki;
Irak’ta ve Suriye’de yüzyıllardır yaşayan milyonlarca Türk varken;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Irak ve Suriye politikasını neden sadece Kürt etnisitesi orjininde yürütmektedir?
Irak ve Suriye’li gruplarla sürdürülen yoğun görüşme ve diyalog trafiğinde, neden tek bir Türkmen temsilcisi yer alamamaktadır?
Iraklı ve Suriyeli Türkmenler, Türkiye ile kuracakları ilişkiden alacakları kuvvet sayesinde, topraklarında yaşama haklarını garanti altına alacakları bir güvenceden neden mahrum bırakılmaktadır?
Neden, aktif Türk(!) dış politikasının kapsama alanında Iraklı ve Suriyeli Türkler hak ettikleri şekilde yer alamamaktadır?
Yoksa biz yanlış mı okuyoruz;
Aslında yürütülen BOP’un AKTİF KÜRT DIŞ POLİTİKASI mı?
Talip GEYLAN