Günümüzde memur olmak sorunlarla yaşamak demektir. Kamunun tüm yükünü çeken, her alanda ülkesine hizmet etmeyi kendine şiar edinen, tüm devlet işini yürüten kamu çalışanları bugüne kadar yok sayılmış, sürekli sürecin dışına itilmiştir. Ülkeyi yönetenler maalesef çalışanının feryadını duymamış, onları resmen açlığa, yoksulluğa mahkûm etmiştir. Çalışanlar adeta kendi kaderine terkedilmiştir. Memurun fakirliği zaman zaman devleti yöneten politikacılar tarafından da kabul ediliyor. Gerekçe olarak ise “Ne yapalım devlet imkânları bu kadar, içimiz kan ağlıyor ama daha fazlasını veremiyoruz” diyorlar. Hiçbir gerekçe memurların açlığa, sefalete, yalnızlığa, kimsesizliğe terkedilmesini haklı gösteremez.
Geçmişte; Anneler kızlarını memura vermek için dua ederlermiş. Şimdi memura kiralık ev vermiyorlar. İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan sıkıntılardan en az etkilenen kesim yine memurlar olmuştur. Geçmişte il ve ilçelerde şehir kulüplerinin en önemli müdavimleri memurlarmış. Bugün ise memurlarımız iyi geçinmek için değil, ayakta kalabilmek için çırpınıyorlar. Siyasetçiler memurların durumlarını düzeltmek için ne yapıyorlar? Bolca nutuk atılıyor. İktidarda iken ‘devletin imkânı bu kadarını elveriyor’ diyenler, muhalefette iken bolca vaatte bulunuyorlar. İşte bunlardan birisi de, Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan’dır. Sayın Başbakan, 2002 seçim gezilerinde geçmiş hükümetlerin çalışanları yok saydığından bahsederek, çay-simit hesabı yapardı. “Biz geldiğimizde her şey değişecek, memuru açlıktan, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtaracağız” diyordu. Şu an memurların durumunda bir değişiklik var mı, yok mu? Bunun cevabını memurlarımız versinler. Geçmişte orta direk diye tabir ettiğimiz bir kesim vardı. Orta direk falan kalmadı. Ne var derseniz yukarıdakiler ve aşağıdakiler vardır. Bugün gelir dağılımında öyle bir adaletsizlik yaşanıyor ki, devletin temelleri ciddi şekilde sallanıyor. Zengin daha zenginleşiyor, fakir daha fakirleşiyor. Acımasız ve vahşi kapitalizm bu olsa gerek. Evet, bugün adalet dağıtanlar, ülke için canlarını verenler, eğitimciler, devletin katrilyonlarını yönetenler, güvenlik güçleri, toplumun sağlığı için çalışanlar velhasıl tüm kamu çalışanları feryat ediyorlar. Onlar, ayakta kalabilmek ve kimseye muhtaç olmadan yaşamak için tüm enerjilerini sarfediyorlar. Taksicilik yapıyorlar, pazarcılık yapıyorlar, lokantalarda, benzin istasyonlarında, inşaatlarda, otellerde çalışıyorlar. Bizler memurların bu tablosunu ortaya koyarken, ülkeyi yönetenler gelişmişlikten, milli gelirin artığından bahsediyor. Milli gelir artıyor, ülke ekonomisi büyüyorsa, neden bu artıştan kamu çalışanları yararlanmıyor? Her geçen gün kamu çalışanlarının yaşam standardı düşüyor. Fert başına düşen milli gelirimiz artmış, ülkemiz ekonomik olarak büyümüş. Doğrudur, birilerinin gelirinin arttığı gerçektir. Gemicikler bunun bir örneği olsa gerek. Ankara’nın, İstanbul’un lüks semtlerine, vitrinlere, lüks araçlara bakalım. Dönüp aldığı maaşla geçimini sürdüremediğinden işten sonra lokantada çalışmak zorunda kalan memurlarımıza da bakalım. Fert başına düşen milli gelirimiz çalışanımızı ne kadar değiştirmiş, karar verelim. Türkiye, vicdanları sızlatan böyle bir adaletsiz gelir dağılımıyla yaşayamaz. Çok garip bir ülke olduk. Memurun çocuğu ilköğretimde, ortaöğretimde burs başvurusu yapamıyor, devlet yurtlarında kalamıyor. Neymiş efendim, memurlar esnaflara göre daha zenginmiş. Kimse yanlış anlamasın, burada servet düşmanlığı yapmıyorum. Yaşananlardan ve Türkiye gerçeklerinden bahsediyorum.
Memurlarımızın sorunları oldukça fazla, hangi birini anlatayım. Onların sorunu yalnızca mali sorunlar değil. Çalışma şartlarından kaynaklanan yığınlarca sorunu var. Eğitim iş kolu faaliyet alanımız içerisinde bulunan memur, yardımcı hizmetler sınıfında çalışan hizmetli personel, şef, şoför, teknisyen, bekçi v.b çalışanların sorunlarının çözülmesi için Türk Eğitim-Sen olarak büyük bir gayret sarf ediyoruz. Çalışanlarımızın sorunlarını toplu görüşme masalarına taşıdık, davalar açtık. Şef olarak çalışanların ek ödemeden yararlanması için açılan davalarımız devam ediyor. Yardımcı Hizmetler kadrosunda hizmetli personel olarak çalışanların sorunlarının tartışıldığı kurultay düzenledik. Kurultayın sonuçlarını kamuoyuna açıkladık. Sorunları YÖK, Milli Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı’na taşıyarak çözülmesini istedik. Türk Eğitim-Sen olarak her zaman öğretmen, akademisyen, yurt-kur çalışanı, memur, hizmetli, teknisyen, mühendis ayrımı gözetmeksizin çalışanlarımızın yanında olduk. Sorunlar, birlikte olunursa daha çabuk çözülür. Sorunları çözmekte biraz da çalışanlara bağlıdır. Uzun süre kamu çalışanları örgütlü, sendikalı bir yapıyı oluşturamamışlar. Sendika kurma hakkı verildikten sonra seslerini duyurmaya, haklarını aramaya başlamışlardır. İşte bu hak aramada ne kadar mücadele verilmiştir, bu tartışılır. Hala çalışanların büyük çoğunluğu sendikasızdır. Korkular, kaygılar, endişeler devam ediyor. Sendikalı olmak demek, sorunların çözümü için bir adımdır. Hak almanın yeri sendikalı olmaktan geçmektedir. Sendika tercihi de önemlidir.
Türk Eğitim-Sen olarak, eğitim sistemini hedefleri, politikaları, yönetimi ve uygulayıcıları yani eğitim çalışanları ile bir bütün olarak görüyoruz. Eğitimi başarılı kılan, işleten hiç şüphesiz insan gücüdür. Yani burada çalışanlardır. Eğitim çalışanlarının beklentilerinin karşılanmadığı, sıkıntılarının çözülemediği bir ortamda, eğitimden istenen seviyede sağlıklı sonuçlar elde edilemeyeceği bir gerçektir. Eğitim çalışanları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Ancak ne var ki bugüne kadar eğitimin görünmeyen kahramanları, okullarımızı ve kurumları eğitim ve öğretime hazırlayan, sağlıklı bir eğitim ortamı oluşmasında en büyük pay sahibi olan yardımcı hizmetler sınıfında görev yapanlar, yardımcı hizmetli, memurlar, teknisyenler, şefler, uzmanlar, idari personel her yönden büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun ilgili maddeleri ile diğer mevzuat çerçevesinde atanan yardımcı hizmetler sınıfında çalışanlar, şef, memur ve diğer personel arasında kurumlar itibariyle maaş, ek ödeme, fazla çalışma ücreti ve ikramiye gibi ödemelerde çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu durum çalışma barışını bozduğu gibi Anayasanın ilkelerine de aykırıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışan şeflerimizin özel hizmet tazminatları emsallerinden daha düşüktür. Diyanette çalışan şefin özel hizmet tazminatı % 110, maliyede çalışan şefin özel hizmet tazminatı % 60 ayrıca ek ödemeye esas tazminatları % 95 olmasına rağmen, Bakanlığımızda çalışan şeflerin özel hizmet tazminatı % 60’dır.Tazminatları farklı olan bu çalışanların maaşları arasında da ciddi farklılıklar vardır. Şefler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın son ek ders saatlerine ilişkin çalışmaları esnasında unutulmuşlardır. Şef olarak görev yapan çalışanların mağduriyetleri mutlaka giderilmelidir. Tüm memurların ortak bir sorunu da 5.dereceden yukarı çıkamamalarıdır. Bu konuyla ilgili yasal bir engel olmamasına rağmen Maliye Bakanlığı ve Devlet Personelin ‘olamaz’ görüşünden dolayı çalışanlarımız mağdur edilmektedir. Bu sorunun da çözülmesi gerekir. Yardımcı hizmetler sınıfında çalışan personelin başta görev tanımı olmak üzere, çalışma saatleri ve özlük hakları ile ilgili birçok sorunu bulunmaktadır. Öğretmen dışında yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan hizmetli, memur ve diğer personelin atama ve yer değiştirmeleri ile ilgili bir yönetmelik bulunmamaktadır. Bu konuda yaşanan sorunların giderilmesi için acilen bir düzenlemenin yapılması gerekir. Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına ödenmesi için Milli Eğitim Bakanlığı Kurum İdari Kurulu’nda aldırttığımız karar mutlaka uygulanmalıdır. Çalışanlarımız tüm sorunlarını biliyoruz. Bu sorunların çözülmesi için büyük eylemler yapıyoruz.13 Mart tarihinde 20 bine yakın eğitim çalışanının katıldığı Ankara da yürüyüş arkasından miting yaptık.25 Kasım tarihinde iş bırakma eylemi yaptık. Bakanlık bahçesi dahil birçok alanda eylemler yaptık. Şef olarak görev yapanlara yönelik dilekçe kampanyamız devam ediyor. Çalışanlarımızın sorunlarını bakanlıklara, TBMM’ye taşıyoruz. Davalar açıyoruz. Devam eden davalarımız var. Velhasıl çalışanlarımız daha iyi haklara sahip olması, uğradıkları mağduriyetlerin çözülmesi için her türlü gayret gösterilmektedir. Buna karşılık sırtını iktidara dayayarak eğitim çalışanlarının yanında olduklarını iddia edenler bugüne kadar ciddi bir çalışma ve bir eylem ortaya koyamamışlardır. Çalışanların sıkıntılarını sömürerek ve ‘ikbal’ vaat ederek sendikacılık! yapanlar siyasi iktidarın stratejisini uygulamaktan öteye geçmemişlerdir. Eylem yapmaya, sokağa inmeye cesaret gösterememişlerdir. Bunlar iş bırakma eyleminde tekel işçilerine destek sözü vermişler, kararlarından saat 24.00’de vazgeçmişlerdir. Geçtiğimiz günlerde de Bakanlık bahçesinde sözleşmeli öğretmenlere yönelik eylem kararı almışlar, ağa babaları buna müsaade etmediği için bu eylem kararından da vazgeçmişlerdir. Böylesi bir sendikal anlayışın kamu çalışanlarına ne faydası olabilir?
Eğitim çalışanı arkadaşlarımız şunu iyi bilsin ki; Türk Eğitim-Sen olarak, haklarımızı alana kadar meşru ve demokratik mücadelemiz devam edecektir. İnanıyoruz ki, eğitim çalışanlarının üye olarak güç vereceği bu örgütlü mücadelenin sonucunda güzel yarınları yakalamamız zor olmayacaktır.