Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı 2.maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” şeklindedir. Anayasamızın bu maddesinin de önemle vurguladığı üzere bu devlet bir hukuk devleti olarak kurulmuş ve varlığını yine bir hukuk devleti olarak devam ettirmektedir.
Ülkemizi son 12 yıldır yöneten siyasi iradenin ve bu siyasi idarenin güdümündeki bürokrasinin son dönemde yaptığı çeşitli uygulamaları gördüğümüzde cumhuriyetin temel niteliklerinden birisi olan hukuk devleti ilkesinden hızla uzaklaşıldığını üzülerek görüyoruz.
Bu anlayışın kamudaki pek çok uygulamasını çok sık görüyoruz. Mesela, sadece mülakatla şube müdürü atamayı isteyen siyasi iradenin bu girişimi yargı tarafından yanlış bulunmuş ve Türk Eğitim-Sen tarafından sadece sözlü sınav puanı esas alınarak atama yapılması işlemi ve çeşitli maddelerin iptali için Danıştay nezdinde açılan davada Danıştay 5. Dairesince 2013/8367E ve Danıştay 2. Dairesince 2013/10363E sayılı yürütmeyi durdurma kararları verilmiştir. Her iki kararda da özetle, Şube Müdürlüğü atamaları için; sadece sözlü sınavla atama yapılamayacağı, objektif olan yazılı sınavının değerlendirme dışı bırakılamayıp belirleyici olması gerektiğinden söz edilmiştir. Zaten başlı başına bir hukuksuzluk örneği olan ve hiçbir kriter tanımadan sadece yandaş avantaj sağlayan mülakatın bir de tek belirleyici yapıldığı hukuksuz yönetmeliği çıkaranların yüksek yargının verdiği bu karardan sonra hukuk çizgisinde uygulamalar yapması gerekirdi. Ancak böyle olmadı .Sadece mülakatla yapılan atamaları geçersiz kılmak ve iptal etmek yerine sadece aritmetik ortalama diye bir düzenleme yaptılar. Yani hukuk “bu şekilde atama ve belirleme olmaz” dedi, bunlar hukukun arkasından dolanarak hukuksuz atamaları iptal etmemekte direndiler.
Sadece hukukun üstünlüğü ve haksızlıklara karşı hakkın mücadelesini yapmak adına hareket eden sendikamız Türk Eğitim-Sen, 22.07.2014 tarih ve 1122 sayılı yazı ile Milli Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunarak Danıştay 2. Dairesi tarafından yürütmesi durdurulan 21/1. Madde kapsamın da tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulan ve başarı sıralamaları esas alınarak yapılan şube müdürü atamalarının tümünün iptalini istemiştir. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı’na yapılan atamalar iptal edilmediği gibi Türk Eğitim-Sen’in başvurusuna yasal süre içerisinde cevap da verilmemiştir. İYUK (İdari Yargılama Usül Kanunu) un İdari Makamların Sükutu başlıklı 10.maddesine göre talep zımmen reddedilmiş olduğundan Sendikamızca konu, atamaların yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle yargıya taşınmış, açılan dava Ankara 17. İdare Mahkemesini tarafından görüşülmüş ve 25.11.2014 tarih ve 2014/1634E sayılı kararı ile tek başına sözlü sınav sonuçlarına göre oluşturulan başarı sıralamaları esas alınarak yapılan şube müdürü atamalarının tümünün yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Hukukun üstünlüğüne inanan bir Bakanlığın bu aşamada yapması gereken atamaları iptal etmek olduğu halde bu yapılmamıştır. Yargı kararını uygulamak yerine bölge idareye itiraz edildiği gerekçesiyle ayak sürünmüştür. Bu arada bölge idareden de umduğunu bulamama ihtimaline karşılık, TBMM den yargı kararını by pass etmeye yönelik kanun çıkarılmaya teşebbüs edilmiş, Meclisteki her iki teşebbüs te sendikamızın Meclis içerisinde oluşturduğu kamu oyu bilgilendirmesi ve çabalarıyla akamete uğramıştır. Kanun teklifleri geri çekilmek zorunda kalınmıştır.
Ancak ülkemizde hukukun geldiği noktayı göstermesi açısından çok önemli olan garabet bir karar bu aşamada Bölge idareden çıkmış Yüksek mahkemenin iptal ettiği bir düzenleme ile atanmış olan kişilerin atamalarının yürütmesini durduran Ankara 17. İdare Mahkemesinin kararı bozulmuştur. Bu karar hukukun üstünlüğüne inanmayan MEB bürokrasisini ve yandaş, güdümlü sendikayı memnun etmiş, keyiflendirmiştir.
Yargıda zaman zaman yanlış kararlar çıksa da nihayetinde yine hukukun galip geleceğine inanmak istiyoruz. Eğer yargı bağımsız olarak ,siyasi müdahalelerden uzak bir karar verecekse atamaların iptalinden başka bir yol yoktur. Bunu göreceğiz. Nitekim 10-28 Şubat 2014 tarihleri arasında yapılan Şube Müdürlüğü Sözlü Sınavının iptaline ilişkin verilen Ankara 9. İdare Mahkemesinin 22.01.2015 tarihli ve 2014/1556E, 2015/47K sayılı kararı ile MEB bürokrasisinin ve yandaşın hevesi kursağında kalmıştır.
Söz konusu kararın gerekçesinde Türk Eğitim-Sen olarak açılan Danıştay 5. Dairesince 2013/8367E ve Danıştay 2. Dairesince 2013/10363E sayılı yürütmeyi durdurma kararları gerekçe gösterilmiş; gerekçede aynen “ Danıştay kararlarında özetle; şube müdürü kadrosuna görevde yükselme sınavı sonucunda yapılacak atamanın; adaylar arasında objektifliği sağlayabilecek nesnel bir değerlendirme ölçütü olan yazılı sınavdaki başarı puanının değerlendirme dışı bırakılarak, yalnızca, yazılı sınavı tamamlayıcı nitelikte olması gereken ve başarı kriterleri daha muğlak olan sözlü sınav sonuçları esas alınarak yapılmasının liyakat ilkesine aykırı olduğu belirtilmektedir. Bu durumda; liyakat ilkesine aykırı şekilde, yalnızca sözlü sınavda alınacak puana göre atama yapılmasını öngören sistem çerçevesinde gerçekleştirilen dava konusu Milli Eğitim Bakanlığınca 10-28 Şubat 2014 tarihleri arasında yapılan Şube Müdürlüğü Sözlü Sınavında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.” Denilmiştir. Yani Yüksek yargıdan aldığımız o iptal kararı ortada olduğu sürece şube müdürlüğü atamalarının iptalinden başka bir yol bulunmamaktadır.
Yazının başlangıcında ifade ettiğimiz Anayasamızın hukuk devleti ilkesine rağmen hukuku yok sayma, hukukun arkasından dolanma, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu oluşturma gayretleri her alanda sürmektedir.
Garabet okul müdürü görevlendirmeleriyle ilgili yargı kararlarında da hukukun arkasından dolanma gayretleri sürmektedir. Okul ve Kurum Müdürlüğünde dört yıllık görev süresini dolduranlar, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmeliğin ekinde yer alan “Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu” üzerinden değerlendirilmiştir. Ancak değerlendirmeler hukuk ve hakkaniyet anlayışı ile bağdaşmayan bir anlayışla yapılmış; tecrübeli, liyakat sahibi, çalışkan okul müdürlerinin görevinin son bulmasına neden olmuştur. Bu nedenle, ülke genelinde mağduriyet yaşamış olan okul ve kurum müdürleri; şahıslarına 75 altında puan verilmesi işleminin ve bu sebeple Müdür olarak görev yaptıkları okulda görev sürelerinin uzatılmaması işleminin yürütmesinin durdurulması ve devamında iptali talebi ile konuyu yargıya taşımıştır. Nitekim, bir çok ilde yürütmeyi durdurma kararları verilmiştir; yargı kararı uyarınca okul müdürlerinin eski görev yerlerine iade edilmeleri, iade edilme işlemi sonrasında değerlendirmeye tabi tutulmamaları yargı kararı uyarınca yeniden değerlendirmesi yapılması ve puanı 75 üstünde olanların kendi okullarında görevlendirilmeleri ve somut bilgi ve belge olmadan dayanaksız bir şekilde değerlendirme yapılmaması gerektiği halde sadece-sözde- bir değerlendirme yapılarak yargı kararları yok sayılmaktadır. Bu suçtur .Bunlara suç duyurusunda bulunulmalıdır. Çünkü yargı kararını şeklen uygulamak, içeriğini uygulamak “görevi ihmal” suçunu oluşturmaktadır.
Bugün hukuku by pass etmek, uygulamamak, yargı kararını uygulamamak için kanun çıkarmaya çalışmak girişte ifade ettiğimiz hukuk devleti ilkesine açıkça aykırı davranmaktır. Anayasal bir suç işlemektir. Bugün hukuksuzluğu başkalarına reva görenler, devran değiştiğinde her türlü hukuksuzluğun kendilerine de yapılmasına da zemin hazırlamakta yani yol açmaktadırlar. Hukuk herkese lazımdır. Vatandaşın ve haksızlığa uğradığını düşünen herkesin son sığınağı olan hukuk kurumu iflas eder ve yandaş hukuku haline gelirse kaos ortaya çıkar ve hukuk temeline oturmamış hiçbir devlet yapısı ayakta kalamaz.