BALIKESİR BÖLGE İSTİŞARE TOPLANTIMIZI GERÇEKLEŞTİRDİK

Konfederasyonumuzun Balıkesir Bölge İstişare Toplantısını geniş bir katılım ve coşkuyla gerçekleştirdik.

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci,  Sendikaların Genel Başkanları, Türk Eğitim-Sen Genel Başkan Yardımcısı Erhan Bayram, Genel Merkez Yöneticilerimiz, Şube Başkanları ve birçok davetli katıldı.

ÖNDER KAHVECİ: BALIKESİR’DEN TÜM ÜLKEMİZE SELAM OLSUN

Balıkesir Bölge İstişare Toplantımızda teşkilat mensuplarımız ve üyelerimize seslenen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, konuşmasında çalışma hayatı ve ülke gündeminde yer alan başlıkları değerlendirdi.

Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Genel Başkan Önder Kahveci ilk olarak memurların ekonomik gündeme değindi.

Kahveci, “ TÜİK’in açıkladığı enflasyon memur maaşlarına artışı geçerse memurlara enflasyon farkı ödemesi yapılmaktadır. Son yıllarda sürekli memur maaşları enflasyonun altında kaldığı için enflasyon farkı ile aradaki makas kapatılmaktadır. Enflasyon farkı bir zam değildir. Enflasyon farkı memurlara ve emeklilere sıfır zam verildiğinin tescilidir. Enflasyonun hızla artmasıyla birlikte, memurlarımızın maaşlarındaki reel kayıpların telafi edilmesi için mutlaka ek zam ve refah payına ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz günlerde Türkiye ekonomisinin %2,5 büyüdüğü açıklanmıştır. Türkiye ekonomisi son 16 çeyrektir aralıksız büyümektedir ama memurun ekonomisi sürekli küçülmektedir.

Türkiye Kamu-Sen olarak, kamu çalışanlarının yaşam standartlarının korunması ve iyileştirilmesi için hükümetten ek zam talep ediyoruz. Ekonomik zorlukların yoğun olarak hissedildiği bu dönemde hem ekonomik büyümenin tabana yayılması hem de memurlarımızın refah seviyesinin korunması adına refah payının da maaşlara yansıtılmasını istiyoruz. Kamu çalışanlarının özverili hizmetlerini sürdürebilmeleri ve ailelerinin geçimlerini sağlamaları için bu taleplerin karşılanması elzemdir. Yüksek enflasyon ortamında kamu çalışanlarının maaşlarının hızla erimesi, yalnızca memurlarımızı değil, dolaylı olarak tüm toplumu olumsuz etkileyen bir durumdur. Biz, memurlarımızın hakkını savunmaya ve ekonomik koşullarının iyileştirilmesi için gerekli adımları atmaya devam edeceğiz. Bu bağlamda, hükümetin taleplerimize olumlu yanıt vermesini ve kamu çalışanlarının yaşam standartlarının korunmasını bekliyoruz”

BAYRAM İKRAMİYESİ

“Türkiye Kamu-Sen olarak kamuda yalnızca memurlarımızın alamadığı bayram ikramiyesinin ödenmesi için yıllardır dile getirdiğimiz talebimizi bir kere daha yineliyoruz. Memurlar da devletin görevlisi olarak bu ödemeyi herkes kadar hak etmektedir. Memurlarımıza bayram ikramiyesi ödenmesi, son derce insani ve eşitlik ilkesinin gerektirdiği haklı bir taleptir. Kamuda bayram ikramiyesi alamayan tek kesim olan memurlarımız, artık daha fazla ihmal edilmemeli, yok sayılmamalıdır. Hükümet 25 milyon memur ve memur ailesinin beklentilerini sevince dönüştürmelidir”  

VERGİDE ADALET

Son dönemlerde yaşanan ekonomik gelişmelere bağlı olarak çalışanlarımızın alım gücü düşmektedir. Çalışanlarımızın alım gücünü ancak ücret ve vergi politikaları yoluyla yükseltmek mümkündür.  Ülkemizde vergi yükünün çalışanlarımızın omuzlarına yüklendiği de açık bir gerçektir. Yıl başında bir üst vergi dilimine geçişte toplam gelir üst sınır artışının düşük tutulması sonucunda çalışanlar her geçen yıl biraz daha erken bir üst vergi dilime girmekte, ödedikleri vergi giderek artmaktadır.  Öyle ki vergi dilimlerindeki artış oranı memur maaşlarına yapılan artışların altında kaldığı için kamu çalışanlarından kesilen gelir vergisi rakamları da orantısız biçimde yükselmiştir. Çalışanlarımız her yıl bir öncekinden daha fazla vergi ödemektedir.  Ülkemizde vergi politikası, kayıt altındakinden alabildiğine vergi tahsili üzerine kurgulanmış, dar ve sabit gelirlilerin ödediği vergi üst gelir gruplarının çok daha üzerine çıkmıştır.

Dolayısıyla hali hazırda vergi ödeyenden daha fazla alarak açığı kapatmak yerine hiç vergi ödemeyen ya da ödemesi gerekenden daha az ödeyen kesime yönelmek doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu politika nedeniyle Türkiye, Avrupa’nın en yüksek dolaylı vergi oranına sahip ülkesi olmuştur. Bu nedenle vergi politikaları vergiyi tabana değil artık tavana yaymak şeklinde belirlenmeli ve herkesin gelirine göre vergi ödemesini sağlayacak, servet transferini alttan yukarı doğru değil yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirecek vergi sistemine ihtiyaç vardır.  Aksi halde ekonomideki bütün olumsuz gelişmeler dar ve sabit gelirlilerin yapacağı fedakarlığa bağlı olarak aşılmakta, her dönemde zengin daha zengin fakir daha fakir hale gelmektedir.

Ortaya çıkan bu durumun düzeltilmesi ve kamu çalışanlarımızın gelirlerinden yapılan kesintilerin düşürülerek alım güçlerinin korunması için gelir vergisi dilimlerinin ekonomik gerçeklere uygun şekilde yükseltilmesi ve çalışanlar için gelir vergisi oranının %15’te sabitlenmesi gerekmektedir. Yakın bir zamanda bütçe görüşmeleri başlayacaktır. Türkiye Kamu-Sen olarak vergide adaletin sağlanması, herkesten geliri nispetinde vergi alınması ve çalışanlarımızın alım güçlerinin yükseltilmesi için gerekli adımların atılmasını beklemekteyiz”    

EMEKLİLER

İlave Ek Ödeme

“Memurlar, emekliler ve aileleri hesaba katıldığında yaklaşık 25 milyonu bulan bir kitlenin beklentilerinin iktidarımız nezdinde mutlak surette karşılık bulması ve sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi 2023 yılı temmuz ayında yalnızca çalışan kamu görevlilerine ödenmeye başlanan 8 bin 77 TL tutarındaki ilave ek ödeme, artışlarla birlikte 14 bin 432 TL’ye yükselmiş ancak bu ödemenin emekli maaşlarına sayılmaması nedeniyle çalışma yaşamı ile emeklilik arasındaki bağ tamamen kopmuş, emekli maaşlarının ödenen prim ve kadro ile olan ilişkisi kesilmiştir.  Memur emeklilerine çalışırken aldıkları maaşın %45’i kadar emekli maaşı bağlanmaktadır. İlave ek ödemenin emekli maaşlarına yansıtılmaması bu oranı daha da düşürmüştür. Emekli maaşı hesabına dahil olmayan miktar büyüdükçe, emeklilikteki adaletsizlik de katlanarak büyümektedir.

Yaşanan ekonomik gelişmeler ve memurların alım gücündeki erime dikkate alındığında; emekliliğe yansımayan ilave ek ödeme Anayasamızın ölçülülük, adalet ve kanun önünde eşitlik ilkelerine de aykırı bir durum teşkil etmektedir. Çalışma hayatı ile emeklilik arasındaki makasın bu denli açılmasının adalet ve hakkaniyetle bağdaşır bir yanının olmadığı açıktır.  Kamu çalışanlarımızın bu şartlar altında emekli olduğunda hayat standardını nasıl koruyacağı izaha muhtaçtır. 

Böyle olunca memurlarımız emekli olmak istememekte, memurlarımızın çoğu 65 yaşına kadar çalışmak zorunda kalmaktadır. Emekli olduktan sonra da düşük maaşla yaşam mücadelesi verecektir. Sosyal devlet, vatandaşlarına çalışırken de emekli olduğunda da onurlu bir yaşam sağlamakla mükelleftir. Yıllarca devletimize hizmet etmiş emeklilerin hayat standardını korumak, açlık sınırının üstünde bir maaşla huzur içinde yaşamasını sağlamak, önceliğimiz olmalıdır. Hükümetimiz 2024 yılını “Emekli Yılı” olarak ilan etmiştir. Mademki bu yıl “Emekli Yılı”dır öyleyse memur emeklilerinin durumu da mutlaka düzeltilmeli, ilave ek ödeme memur emeklilerine verilerek bu yoldaki ilk adım atılmalıdır”

3600 EK GÖSTERGE

“Bununla birlikte yine geçtiğimiz yıl sayın Cumhurbaşkanımızın da söz verdiği, birinci dereceye gelen tüm kamu çalışanlarının ek göstergelerinin 3600’e yükseltilmesi konusu da henüz hayata geçirilmiş değildir. Ek gösterge bilhassa memur emeklilerinin maaşlarını doğrudan ilgilendirdiği için emekli maaşlarının belirlenmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Milyonlarca memur ve emekli Cumhurbaşkanımızın sözünün hayata geçirilmesini beklemektedir. Hatırlanacağı gibi 2023 yılında yürürlüğe giren uygulama ile kamu görevlilerinin ek gösterge sorunu büyük ölçüde çözülmüş iken o dönemdeki ikazlarımızın karşılık bulmaması nedeniyle 1. dereceye gelen memurlarımız açısından bir haksızlık ortaya çıkmıştı.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve hükümet yetkilileri de genel seçimler öncesinde bu durumun düzeltileceğine ve birinci dereceye gelmiş tüm memurların ek gösterge rakamlarının 3600’e yükseltileceğine dair taahhütte bulunmuştu. Hatta dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin de konu hakkındaki kanun teklifinin hazır olduğunu belirtmişti. Ne var ki, bugüne kadar bu yönde atılmış herhangi bir adım olmadığını görmekteyiz. Devlette devamlılık esastır.

Bu doğrultuda Sayın Cumhurbaşkanımızın seçimler öncesinde verdiği sözün gereği yerine getirilmeli, önceki çalışma Bakanı döneminde hazırlanan teklif, vakit geçirilmeden TBMM gündemine taşınmalıdır. Ekonomik gelişmelerin kamu çalışanları üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi adına atılacak en önemli adım ek gösterge konusudur.

Birinci dereceye gelen tüm memurların ek göstergeleri 3600’e yükseltilerek bu konu çözüme kavuşturulmalıdır”

Tüm Ek Ödemelerin Emekliliğe Sayılması

“Hepimizin bildiği gibi memur emeklileri, ülkemizin en mağdur kesimidir. Memurlarımızın hem emekli aylığına sayılmayan ödemeler nedeniyle maaşları ve emekli ikramiyeleri son derece düşük hesaplanmakta hem de ifa ettikleri görev ve görev aylıkları ile emekli aylıklarındaki ilişki tamamen kopmuş durumdadır. Bir memurun emekli maaşı ile çalışırken yaptığı görev, aldığı maaş ve ödediği pirimin hiçbir bağlantısı kalmamıştır. Çalışırken bir işçi ile aynı maaşı alan bir memur, emekli olduğunda işçiden yarı yarıya daha az emekli maaşı almaktadır.    Hal böyleyken bir de 5510 sayılı Kanunun getirdiği olumsuzluklar memurlarımızı mağdur etmektedir.     2008 yılının Ekim ayından önce göreve başlayan bir memurla bu tarihten sonra göreve başlayan memurun sosyal güvenlik ve emeklilik hakları aynı değildir. 2008 sonrasında göreve başlayan memur daha fazla prim ödemekte ama bu tarihten önce göreve başlayan memurdan daha az emekli maaşına hak kazanmaktadır. Ayrıca en düşük emekli aylığı miktarı da 2008 öncesi ve sonrasında göreve başlayanlar için farklı hesaplanmaktadır. Bu durum, kanun önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi sosyal devlet anlayışına da uygun değildir. Bu nedenle hükümetimizin Emekli Yılı olarak ilen ettiği 2024 yılı bitmeden 5510 sayılı Kanundan kaynaklı bu çifte standardın da mutlaka giderilmesi en büyük beklentimizdir.”

YARDIMCI HİZMETLİLER

“Kamu kurum ve kuruluşlarında yaklaşık 110 bin dolayında yardımcı hizmetler sınıfı personeli bulunmaktadır. Bu çalışanlarımızın büyük çoğunluğu yüksekokul mezunudur ve pek çoğu kurumlarında memurlarla aynı görevi yürütmektedir. Bu çalışanlarımız da kamu görevlisi olduğu halde, bir türlü açılmayan görevde yükselme sınavları nedeniyle eğitim durumlarına uygun kadrolara yükselme imkânı bulamamaktadır. Yardımcı hizmetlilerimizin yer değiştirme hakkı da kısıtlıdır.  Kamuda en düşük ücretli kesim olan yardımcı hizmetler sınıfı personelin mağduriyetini gidermenin en uygun yolu bu çalışanlarımızın yaptıkları işlere ve eğitim seviyelerine uygun görevlerin bulunduğu genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmeleridir.

Daha önce toplu sözleşme görüşmelerinde ve Kamu Personeli Danışma Kurulunda bu yönde önemli gelişmeler kaydetmiştik. Ancak sonrasında yetkililerin olumsuz tavırlarıyla karşılaştık. Kamu bütçesine yük teşkil etmeyecek olan bu talebimizin hayata geçirilmesi ve Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin Genel İdare Hizmetleri Sınıfına alınması yüzbinlerce vatandaşımızın yüzünü güldürecek, kamuda kariyer ilkesinin hayat bulmasını sağlayacaktır.

Türkiye Kamu-Sen olarak yardımcı hizmetli personelimizin haklı taleplerinin daima takipçisiyiz, bu sorun çözülünceye kadar mücadele etmeye kararlıyız.

TAŞERON VE SÖZLEŞMELİ İSTİHDAMI

Kamu çalışanlarının önemli sorunlarından bir tanesi de kamu kurum ve kuruluşlarında sözleşmeli istihdamının asıl istihdam biçimi haline gelmesi ve birçok kurumda yeniden taşeron işçiliğinin artış göstermesidir. 7433 sayılı Kanunla 2023 yılında sözleşmeli personelin büyük bir kısmı kadroya geçirilmiştir. Ancak aynı Kanunla kurum ve kuruluşlarda ilk atamalarda personelin 3 yıl süre ile sözleşmeli personel pozisyonlarına atanması, ardından da 1 yıl boyunca atandıkları kurum ve bölgede çalıştıktan sonra memur kadrolarına geçebilmeleri hükme bağlanmıştır.

Bu da sözleşmeli personel çalıştırmayı bir istisna olmaktan çıkarmış kamuda asıl istihdam haline getirmiştir. Buna bağlı olarak sözleşmeli kamu çalışanları 4 yıl boyunca ailelerinden ayrı kalmakta, yer değiştirme başta olmak üzere birçok hakkı kullanamamaktadır. Kamuda asli ve sürekli görevler mutlaka kadrolu memurlar eliyle gördürülmelidir. 3+1 süreli sözleşmeli statüde istihdam kaldırılarak tüm kamu görevlilerinin 657 sayılı Kanunun 4/A maddesi kapsamında kadrolu olarak istihdamı sağlanmalı, kamuda 4/A’lı kadrolu ve güvenceli istihdam esas alınmalı, esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri tamamen sonlandırılmalıdır. 

Ayrıca Kanunda kapsam dışı kalan PTT’deki İHS’li personel, fahri Kur’an kursu öğreticileri, Aile Bakanlığı’nda ek ders karşılığı çalışan personel ile diğer vekil memurlar gibi çalışanlar da kadro kapsamına alınmalıdır.   Bununla birlikte kamuda yeniden giderek artış gösteren taşeron işçi çalıştırılması uygulamasına bir an önce son verilmelidir.  Taşeron uygulamasının doğurduğu olumsuz sonuçları yakın zamanda yaşayarak gördük. Sorunun çözülmesi için büyük mücadeleler verdik.

Nihayet gelinen noktada aynı sorunların tekrar baş göstermesinden son derece rahatsız olduğumuzun bilinmesini istiyoruz. Hem sözleşmeli personeli kadroya geçirerek hem de taşeron uygulamasına çözüm üreterek bu uygulamaların yanlış olduğunu kabul ettikten sonra bu yanlışlara yeniden dönmenin kimseye bir yarar sağlamayacağını da özellikle vurguluyoruz. Bunun yanında kamuda görev yapan mühendislerimiz başta olmak üzere meslek erbabımızın da köklü sorunlarının tez elden çözülmesi için özel bir gayret gösterilmeli, mühendislik meslek kanunu mutlak surette çıkarılmalıdır”

KAMU PERSONEL REJİMİ

“Türk Kamu Personel Sisteminin temelini oluşturan 657 sayılı Kanun, 1965 yılında kabul edilmiş, mali hükümleri ise 1970 yılında yürürlüğe girmiştir. 60 yıla yakın süredir uygulanan bu sistem de değişen şartlara uyarlanmak zorundadır.  Geride kalan zaman diliminde istihdam biçimleri çeşitlenmiş, 32 farklı mevzuata tabi çalışan grubu oluşmuştur.

Aynı işi yapan, aynı nitelikteki çalışanların özlük hakları, maaşları, yetki ve sorumlulukları farklıdır. Kamuda ücret sistemi, çok çeşitli ödeme kalemleri nedeniyle karmaşık bir hal almış, kamu görevlileri mali haklarını dahi bilemez hale gelmişlerdir. Atama, sicil, yer değiştirme, terfi, izin hakkı, disiplin gibi birçok konuda ciddi sorunlar baş göstermiştir.

Görev aylığı ile emekli aylığı arasındaki bağ kopmuş, memur emekli maaşı reel olarak azalmış, 2008 öncesi ve sonrası göreve başlayanların sosyal güvenlik hakları farklılaştırılmıştır. Çeşitliliği artan kamu hizmetleri nedeniyle hizmet sınıfları, personelin nitelik ve görevlerini yansıtmaz hale gelmiştir.

Ortaya çıkan sorunların bir kısmının uygulamadan kaynaklı aksaklıklar olduğunu göz ardı etmeksizin, bu sistemin düzenlenmesi ve içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın şartlarına uygun hale getirilmesi bir gereklilik haline gelmiştir. Yeni bir çağa adım atarken eskinin aksayan ve köhnemiş mantığıyla değil yeni, geleceğe uygun ve etkili bir sistem ile büyük ülke idealine ulaşabileceğimize inanıyoruz. Ülkemizi geleceğe taşıyacak, yapay zekâ, otonom sistemler, nesnelerin interneti gibi unsurlarla iç içe çalışmaya uygun bir yapı, zaman kaybetmeksizin oluşturulmalıdır.

Türk Yüzyılına uygun bir kamu yönetimini oluşturacak, nitelikli bir kamu istihdamı ve Türk Yüzyılını omuzlarında yükseltecek, geleceğinden umut var olan bir kamu çalışanı için, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı hedeflerine uygun bir zihniyet değişimi gerekmektedir.    Türkiye Kamu-Sen olarak üstlendiğimiz çalışan, üreten ve yol gösteren sendikacılık misyonumuza uygun bir şekilde yine bir ilki gerçekleştirdik. Türk Yüzyılında yeni Kamu Personel Rejimi için elimizi taşın altına koyduk, bütün imkân ve birikimimizle geleceğimizi şekillendirecek bir personel rejiminin kapılarını araladık. Uzun bir süreden beri akademisyenlerimizle, uzmanlarımızla, değerli bürokratlarımızla yoğun çalışmalar yürüterek yeni personel sisteminin temel dinamiklerini ortaya koyduk. Yaptığımız çalışmayı temel ilkeler, amaçlar ve yapılması gerekenler şeklinde çerçevelendirdik.

Devlete sadakat ilkesi ile;  

Üstlendiği görevler itibarı ile devletin gücünü kullanan kamu çalışanlarının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, anayasa, yasalar ve Türk milletinden başka hiçbir gruba, güce ve mahfillere bağlı olmayacağı bir sistemin kurulması; kamu görevlilerinin memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozacak, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini tehlikeye düşürecek faaliyette bulunamayacakları, aksine hareket edenlerin derhal kamu görevinden uzaklaştırılacak şekilde tedbirler içeren bir yapının oluşturulması;  

Statü hukuku ilkesi ile;

Kamuda var olan çok başlı yapının sonlandırılması, devletin asli ve sürekli görevlerini yürüten kamu çalışanlarının devlet memuru olarak statü hukukuna bağlı, kadrolu bir biçimde çalıştırılmasının esas alınması, farklı mevzuata tabi çalışanların tek bir kanun altında toplanarak yeknesaklığın sağlanması;   

Görevde ve emeklilikte refah ilkesi ile;

Memur maaşını oluşturan unsuların sadeleştirilmesi, kamu görevlilerinin görev, yetki, sorumluluk ve niteliklerine uygun bir biçimde kendisinin ve ailesinin insanca yaşamasına yetecek seviyede bir ücret alabilmesi, emeklilik sisteminin yeniden düzenlenmesi, görev aylığı ile emekli aylığı arasındaki bağın yeniden kurulması ve emeklilerimizin de yoksulluk seviyesinin üzerinde bir maaşa kavuşturularak hem çalışma hayatında hem de emeklilikte refahı esas alan bir kamu ücret sistemi amaçlanmalıdır.  

Şüphe yok ki, bu ilkelerin hayat bulması yapılacak pek çok düzenlemeyi de beraberinde getirecektir.

Bu çerçevede daha etkili ve kaliteli bir kamu hizmeti sunumu için belirlediğimiz amaçlar şu şekildedir:

•Liyakat ve ehliyet esaslı, güvenceye dayalı bir kamu personel istihdamı, 

•Adil, sade ve kamu çalışanlarının insanca yaşamasına yetecek bir ücret sistemi,

•Etkili, kamu çalışanlarının özel durumlarına uygun, sosyal devlet ilkesiyle bağdaşır bir sosyal yardım sistemi,

•Çalışma hayatıyla dengeli, geleceği güvence altına alan bir sosyal güvenlik sistemi,

•Farklı statü ve unvanlardaki personelin durumlarına özel düzenlemeler içeren ve dezavantajlı grupları koruyan bir sistem kurgulamıştır.

Türk ve Türkiye Yüzyılında Yeni Kamu Personel Rejiminin saydığım temel amaçlara ulaşmak için ise yapılması gerekenler, başlıklar halinde şu şekildedir:

•Kamu görevlilerine ilişkin olarak yeniden Devlet Personel Başkanlığı benzeri ancak daha kapsamlı bir kurum kurulmalıdır.

•Bütün sözleşmeli personel kadroya geçirilmeli, devletin asli ve sürekli görevleri kadrolu memurlar eliyle gördürülmelidir.

•Personel ihtiyacı duyulan yerlerdeki personel ihtiyacının giderilmesi ve ülke genelinde dengeli bir personel dağılımı sağlanabilmesi için bu bölgelere teşvik getirilmeli, atamalarda ve yer değiştirmede aile birliğinin korunması esas alınmalıdır.

•Atamalarda liyakat ve ehliyet esas alınmalı, mülakat uygulamasına son verilmelidir.

•İstisnai memurluğun kapsamı daraltılmalı ve sınırlandırılmalıdır.

•Kurum içinden de kariyer mesleklere atanabilmenin önü açılmalı, kurum çalışanlarına kariyer mesleklere atanabilmek için özel sınav açılarak söz konusu mesleklere atanma şartları kurum çalışanları için kolaylaştırılmalıdır.

•Görevde yükselme ve unvan değişikliği adalet ve hakkaniyet ilkelerine göre düzenli aralıklarla ve yazılı sınava dayalı olarak gerçekleştirilmelidir.

•Günün gereklerine uygun bir harcırah kanunu hazırlanmalıdır.

•Kadrosuzluk nedeniyle derece yükselmesi yapamayan memurlara yükselebilecekleri en üst kadro derecesi verilmelidir.

•Memurun grev ve siyaset yasağı kaldırılmalıdır.

•Memurların disiplin cezalarına bir defaya mahsus af getirilmelidir.

•Hizmet sınıflarında yer alan kadrolar gözden geçirilmeli, yeni hizmet sınıfları ihdas edilmeli, yardımcı hizmetler sınıfındaki personel genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmelidir.

•Kamu çalışanlarının izinleri doğum ve analık izni başta olmak üzere yeniden düzenlenmelidir.

•Deprem ve doğal afet bölgelerinde görev yapan personelin durumlarına özel ayrıcalıklar getirilmelidir.

•Memur maaşları sadeleştirilmeli, adil ve hakkaniyetli bir ücret sistemi oluşturulmalı, 666 sayılı KHK gözden geçirilmelidir.

•Memur ve emeklilerimiz için refah payı uygulaması bir kurala bağlanarak kalıcı hale getirilmelidir.

•Birinci dereceye gelen tüm kamu çalışanlarının ek gösterge oranları 3600 olarak belirlenmelidir.

•Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen toplu sözleşme ikramiyesi yeniden ödenmelidir.

•Tazminat, ek ödeme, ilave ek ödeme, ek ders, nöbet ücreti, döner sermaye, fazla çalışma ücreti gibi ödemeler sadeleştirilmeli, adil ve hakkaniyetli biçimde yeniden düzenlenmelidir.

•Tüm memurlara bayram ikramiyesi verilmelidir.

•Kamu görevlileri üzerindeki vergi yükü hafifletilmelidir.

•Bütün sosyal yardımlar yeniden düzenlenmeli ve yeni sosyal ödemelerle sosyal devlet ilkesi gerçek anlamda hayat bulmalıdır.

•Kamu görevlilerinin sosyal güvenlik haklarındaki farklı uygulamalar kaldırılmalı, sistemde norm ve standart birliği sağlanmalıdır.

•Kıdem aylığını 25 yılla sınırlayan hüküm kaldırılmalı, kıdem aylık tutarı artırılmalıdır.

•Sosyal güvenlik sistemindeki 2008 öncesi ve sonrasına ilişkin olarak uygulanan ikili yapı sonlandırılmalı, hakkaniyetli, adil ve sürdürülebilir bir yapı kurulmalıdır.

•Memurlara yapılan bütün ödemeler emekli maaşı hesaplamasına esas alınmalı, emeklilere de sosyal yardım ödemesi yapılmalı, özel hizmet tazminatının emekli aylığına yansıtma oranları yükseltilmeli, emekli maaşlarının çalışırken alınan maaşla dengeli hale getirilmesi ve yükseltilmesi sağlanmalıdır.

•İlave ek ödeme emekli maaşlarına yansıyacak şekilde düzenlenmelidir.

•Vatani görevini yapmak üzere askere giden ve ücretsiz doğum iznine ayrılan personele destek ödemesi yapılmalı, SGK primleri devletçe karşılanmalıdır.

•Mühendis, avukat gibi meslek mensupları, askeri işyerleri ve emniyet teşkilatı gibi birimlerde çalışanlar, şehit ve gazi yakınları, kadınlar, engelliler gibi dezavantajlı gruplar, özelleştirme mağdurları gibi özel durumlara haiz kamu çalışanlarının durumlarını iyileştirecek düzenlemeler yapılmalıdır. 

4688 SAYILI KANUN

“Biz toplu sözleşme görüşmelerini, kamu görevlilerinin ve emeklilerinin kangrene dönüşmüş bulunan sorunlarının çözülebileceği tek yer olarak görüyor, sendikacılığı demokrasinin çalışma hayatındaki uygulaması olarak kabul ediyoruz.  Bu bakımdan sendikal örgütlenmenin güçlendirilmesi ve toplu sözleşmeden sonuç almak için öncelikle sistemin revize edilmesi gerektiğine inanıyoruz. 4688 sayılı Kanunun eksik ve yanlış hükümleri; toplu sözleşme görüşmelerini yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlayarak memurlarımızın yer değiştirme, atama, yükselme, disiplin, unvan değişikliği gibi sorunlarını yok saymakta; memur meselelerini adeta masa dışına atmaktadır. Genel toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmelerinin birlikte yapılmasından dolayı süreç bir keşmekeşe dönüşmekte, hiçbir konu yeterince tartışılamadan toplu sözleşmelerin sonuna gelinmektedir. Takdir edilmelidir ki, farklı statülere ve farklı çalışma koşullarına sahip, 11 hizmet kolunda bulunan ve sayıları 5 milyona yaklaşan kamu çalışanının, 2,5 milyon dolayındaki emeklilerle birlikte 7,5 milyon kişinin sorununun 3 haftalık bir sürede tartışılıp çözülmesi oldukça zordur. Türkiye Kamu-Sen olarak genel toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmelerin birbirinden ayrılarak farklı zaman ve zeminlerde gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağına, toplu sözleşme sisteminin ancak bu şekilde etkili ve verimli sonuç üreteceğine inanıyoruz.

Türkiye Kamu-Sen olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en önemli talebimiz, kamu görevlilerinin hakkı olan toplu sözleşmenin, grev ve siyasete katılma ile birlikte kullanılabilmesi ve gerçek anlamda eşit temsile dayanan, ILO normlarına uygun bir toplu sözleşme sistemine geçilmesi yönündedir. Yerel yönetimlerde çalışanlar için sosyal denge sözleşmelerinin zorunlu hale getirilmesi ve gerçekleştirilecek hizmet kolu toplu sözleşmeleri ile tüm memurların sosyal denge sözleşmesinden faydalanması sağlanmalıdır.   Mevcut düzende toplu sözleşmeyi imzalamaya veya Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurmaya yetkili yegâne merci çalışanlar adına Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı olarak belirlenmiştir.

Bu hükmün, sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkına nasıl bir darbe vurduğu geçtiğimiz toplu sözleşme dönemlerinde açıkça görülmüş, memur ve emekliler bir tek kişinin keyfi kararı nedeniyle büyük zarara uğratılmıştır. 4688 sayılı Kanuna göre gerek genel gerekse hizmet kolu toplu sözleşmeleri, sendikalı sendikasız bütün kamu görevlilerini etkileyen bir hukuki metindir. Bu nedenle kamu görevlilerinin tamamını temsil etmeyen tek bir kişiye aileleriyle birlikte yaklaşık 25 milyon vatandaşımızın geleceği adına bağlayıcı karar alma yetkisinin verilmesi, toplu pazarlık görüşmelerinin mantığına ve demokratik ilkelere aykırıdır.

Kanuna göre, bir sendikaya üye olan kamu görevlileri hakkında toplu sözleşme yapma yetkisi, bir başka sendikaya devredilmektedir ki, böyle bir durum ne örgütlenme özgürlüğü ne de kişilerin tercih haklarına saygı sınırları içinde değerlendirilemez. Kaldı ki, Kanun toplu sözleşmeyi bağıtlama hakkı elinden alınan sendika ve konfederasyonlara Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvuru hakkı da tanımamaktadır. Böyle bir uygulamanın uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu açıktır.

Bu amaçla; masada bulunan her bir konfederasyonun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmalı, Kurul, Hükümetten bağımsız karar verebilecek bir şekilde yeniden düzenlenmelidir”

SENDİKAL BARAJ

“Sendikacılık, çalışanların hak ve menfaatlerini koruyup ilerletmek amacıyla örgütlenme, örgütlü olmaktan kaynaklanan gücü kullanarak mücadele etme tabanında gelişmiş bir harekettir. Kamu görevlileri de temelleri 1980’li yılların ortalarında atılan, 1992 yılında Türkiye Kamu-Sen’in kurulmasıyla kurumsal yapıya kavuşan, 1995 Anayasa değişikliği ile 2001 yılında 4688 sayılı Kanunun çıkarılmasıyla yasal altyapısı oluşturulan bir mücadele sonucunda bugünkü sendikal haklarına kavuşabilmişlerdir. Bu hakları elde ederken maddi ve manevi anlamda birçok zorlukla karşılaşmışlardır.

Bugün ise 2002 yılından beri gerçekleştirilen toplu görüşme ve toplu sözleşmeler sonrasında elde edilen hakları kullanmaktadırlar. Ancak son dönemlerde kamu çalışanlarının örgütlü mücadelesine darbe vuracak ve güçlü sendikal yapılar oluşturmalarını engelleyecek birtakım gelişmeler yaşanmaktadır. Bu gelişmelerin başında ise kamu çalışanlarını meslek esasına göre sınıflandırarak faaliyet gösterme çabasındaki sendikalar gelmektedir. Örgütlü mücadele gücünü, çok sayıdaki sendikadan değil üyelerinden alan sendikalardan kazanır. Oysa sendikacılığı meslekî boyutta ele alan yapılanmalar, güçlü sendika yerine bölünmüş ve güçsüz bir örgütlenme yapısı oluşturmaktadırlar.

Bu durum bir taraftan kamu görevlilerinin sendikalara üye olmasını teşvik ederken diğer taraftan da örgütlenme ve hak mücadelesi vermeden bir sendika kurarak çalışanların gücünü farklı alanlarda kullanmak isteyen kimseler için bir fırsata dönüşebilmektedir. Özellikle 2022 yılında toplu sözleşme ikramiyesinin yükseltilmesiyle sendika üyeliğinin teşvik edildiği bu ortamda, çok sayıda sendika kurularak, üyelerinin örgütlü gücünü sendika kisvesi altında ranta dönüştürme gayreti içine girmiştir.

Öyle ki, hemen hemen her iş yerinde yeni yeni sendikalar kurulmaktadır. Hatta mevzuata göre yasak olmasına rağmen kamu kurum ve kuruluşlarında çok sayıda meslek sendikası ve kurum sendikası faaliyet göstermektedir. Bu durum da örgütlü mücadelenin bölünmesine ve güç kaybetmesine, aynı hizmet kolunda farklı unvanlarda görev yapan memurların farklı alanlarda faaliyet gösteren sendikalara üye olmasına neden olmaktadır. Ülkemizde işyeri ve meslek esasına göre örgütlenmek de yasaktır.

Temmuz 2024 verilerine göre kamuda sendikalara üye olabilecek toplam 2 milyon 994 bin 550 kamu görevlisi bulunmaktadır. Buna göre toplam sendika sayısı ile kıyaslandığında her 12 bin 374 kamu görevlisine 1 sendika düşmektedir.

Resmî Gazete’de bu sendikalardan bazılarının sendika kurma yeter sayısına bile ulaşmayacak düzeyde 3-4 üye sayısına sahip olduğu, diğer pek çok sendikanın da şube yeter sayısının altında üyeye sahip olduğu görülmektedir. Bu sendikalardan bir kısmı da uzmanlar, doktorlar, hemşireler, mühendisler, veterinerler, maliye çalışanları, askeri işyerlerinde çalışanlar, engelliler, AFAD çalışanları gibi Kanunun 4’üncü madde hükmüne aykırı bir biçimde meslek ve işyeri esasına dayalı olarak kurulmuşlardır.

Böyle parçalı bir örgütlenme içinde kamu görevlilerinin hak ve menfaatlerini ilerletmek için güç birliği yapması neredeyse imkânsız hale gelmekte, bazı oluşumlar sendika kisvesi altında farklı emellere hizmet edebilmektedir. Bu noktada, sendikal mücadeleye dahil olmayarak sendika kisvesi altında farklı emellere hizmet eden sendikalar da göz ardı edilmemelidir.  6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda işçi sendikalarının toplu sözleşme yapabilmesi için ülke genelinde %1; işyerleri için %50; işletmeler için %40’lık bir sınır bulunmaktadır. Oranları ve şartları değişmekle birlikte benzer baraj uygulamaları Portekiz, Romanya, Fransa, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Macaristan gibi ülkelerde de bulunmaktadır.  Bu doğrultuda kamu görevlileri sendikalarına üye olanlar açısından getirilecek baraj sistemi, örgütlenme özgürlüğüne herhangi bir engel oluşturmamaktadır. Bu da ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı sözleşmelerine aykırı bir durum teşkil etmemektedir.   14/9/2014 tarih ve 6552 sayılı Kanun ile işçi sendikaları için işkolu barajı %1’e düşürülmüştür. Bugün halen tüm işçi sendikaları için işkolu barajı %1 olarak yürürlüktedir. Bu nedenle kamu görevlileri sendikacılığının kısır çekişmelerden kurtarılarak daha güçlü bir örgütlü yapıya kavuşturulması, istismarın önlenmesi, kurumsallaşmanın sağlanması ve daha etkili bir sendikacılık yapılabilmesinin önünün açılması amacıyla bir girişimde bulunulması zorunlu hale gelmiştir”

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

“Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında Türk asrı ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşümüzün heyecanı ile çalışmalarımıza devam ederken tıpkı bir asır evvel ecdadın muhatap olduğu gibi gaflet ve delalet içinde olanlarla mücadele etmeyi de kendimize görev kabul ediyoruz.

Sözlerimi, Anayasa’nın tartışılamaz maddelerine uzatılmaya çalışılan maksadı belli, ipi kimde olduğu belli olmayan odakların dikkatle dinlemesini tavsiye ederim.

Anayasa bir milletin puk kodudur. Pin kodunu defalarca yanlış girmek sureti ile 15 Temmuz’a sebebiyet vermiş zihin yapısının eseri kiralık manda sözcüleri şunu iyi bilmelidir;

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri, Anayasamızın değiştirilemez hükümleri ve milletimizin varlığını teminat altına alan esaslar, tarih boyunca korunan ve her zaman korunması gereken temel ilkelerimizdir. Bu bağlamda, Anayasamızın ilk dört maddesi ve 66. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısını, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliğini ve Türk milletinin tanımını ortaya koyan vazgeçilmez hükümlerdir. Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini ve milletimizin birlik ve bütünlüğünü sağlamaktadır.

Anayasamızın bu hükümlerine yönelik yapılan eleştiriler ve aleyhte söylemler, toplumsal barışımızı ve ortak değerlerimizi hedef almakta, milletimizin birliğine ve devletimizin bölünmez bütünlüğüne zarar vermektedir. İlk dört maddenin değiştirilmesi ya da tartışmaya açılması asla kabul edilemez. Bu hükümler, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, demokratik ve laik yapısının güvencesidir.

Aynı şekilde, 66. madde, Türkiye’de vatandaşlık bağıyla yaşayan herkesin eşit haklara sahip olduğunu belirten ve toplumumuzdaki dayanışmayı pekiştiren bir hükümdür. Her türlü eleştiri, siyasi hesap ve çıkar çatışması bu çerçevenin dışına çıkmadan yapılmalıdır. Ülkemizin birlik ve beraberliğini zedeleyici ifadelerden kaçınılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel ilkelerine saygı göstermek, bu milletin her ferdinin görevidir.

Öyleyse, anayasa sadece bir hukuk metni değildir. O, milletimizin birlik ve beraberlik andıdır. Ecdadımızın bu vatan için canlarını feda ederken bıraktığı mirasın koruyucusudur. Bugün bu topraklarda hür bir şekilde yaşamamızı sağlayan, özgürlüğümüzün ve bağımsızlığımızın sigortasıdır. Unutmayalım ki, anayasa bir milletin varlık sebebidir.

Onu korumak, hepimizin boynunun borcudur. Birlikte var olmanın, birlikte güçlü kalmanın ve geleceğe güvenle bakmanın yolu, anayasanın belirlediği yoldan geçer. Bu yüzden anayasamıza sahip çıkmak, milletimize ve devletimize sahip çıkmaktır”

YETKİ SÜRECİ

“Ekonomik ve sosyal alanda yaşadığımız pek çok olumsuzluğun yanında bu süreçte özellikle kamu çalışma hayatında yetkili görünen ama ortalarda hiç görünmeyen malum sendika ve konfederasyonların durumun vahametini kavrayamamış olmaları, geleceği görmekten uzak tutum ve yaklaşımları, toplu sözleşme görüşmelerinde ihanete varan vurdumduymazlıkları, kamu çalışanlarının ekonomik olarak her geçen gün biraz daha geriye gitmesiyle sonuçlanmıştır.

Yetkili sendikalar ve konfederasyonun bu gafleti, yıllar içinde memur maaşının dolar, euro, altın gibi yatırım araçları karşısında sürekli erimesine, ailenin zorunlu tüketim harcamalarına yetecek düzeyde uzak kalmasına neden olmuştur. Vergi dilimlerindeki adaletsizlik, önümüzdeki dönemde yaşanacak enflasyon ve oluşan belirsizlik 2025 yılının kamu çalışanları açısından çok daha zorlu geçeceğini göstermektedir. Önümüzdeki yıl yapılacak toplu sözleşme görüşmeleri, 2028 yılına kadar memur ve emeklilerin kaderinin belirleneceği önemli bir dönemeçtir. 

Bu noktada kamu görevlilerimizin ve emeklilerin geleceği, 2025 yılı ağustos ayında gerçekleştirilecek toplu sözleşme görüşmelerinde yetkili olarak yer alacak sendikalara bağlanmıştır. Bu nedenle önümüzdeki yetki dönemi kamu görevlilerimiz açısından hayati bir önem kazanmıştır. Hepimizin bildiği gibi son yıllarda üye sayımızı sürekli artırmayı başarıyoruz. Bu sene de türlü olumsuzluklara rağmen üye sayımızı 16 bin 598 artırarak toplamda 569 bin 546’ya ulaştık. Önümüzdeki yetki süreci toplu sözleşme görüşmelerine yetkili olarak oturabilmemiz açısından son dönemde önemlidir. Bu dönem bizlerle birlikte mücadeleye karar veren yeni üyelerimizle kucaklaşacağımız günler olacaktır.  Teşkilat mensuplarımızın var gücüyle çalışarak bu gerçekleri kamu çalışanlarımıza anlatacağından ve Konfederasyonumuz ve sendikalarımızın yeniden yetkiyi alarak memurlarımızı en güzel şekilde temsil edeceğinden şüphem yoktur. Kamu çalışanlarının ekonomik uçuruma sürüklenmelerini önlemenin yegâne yolu budur.

Bugüne kadar verdiğimiz mücadele ile kamu görevlilerinin sahip olduğu hakların büyük çoğunluğunda emeği ve imzası olan ve her türlü olumsuz şarta rağmen üye sayısını istikrarlı bir biçimde artıran Türkiye Kamu-Sen ve bağlı sendikalarımız, siz değerli teşkilat mensuplarımızın gayretleriyle, bu süreçten de büyüyerek çıkacaktır.

İlkemiz önce ülkemiz düsturu ile yürüttüğümüz; çalışan, üreten, yol gösteren sendikacılık anlayışıyla beslediğimiz mücadelemiz, bugün dünyanın içinden geçmekte olduğu bu değişim döneminde kamu görevlilerinin en fazla ihtiyaç duyduğu olguları bünyesinde barındırmaktadır. Bundan sonra gerçek anlamda milli sendikalara ve yol gösterici anlayışa her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Ürettiği fikirler, geliştirdiği öneriler, getirdiği tedbirler ve geleceği öngören yaklaşımlarıyla Türkiye Kamu-Sen ve sendikalarımız geleceğin sendikacılığını inşa etmektedir.  Çok çalıştık, çok yorulduk ama asıl mücadele bundan sonra başlıyor. Gerçekleştirilecek toplu sözleşme görüşmelerine yetkili konfederasyon olarak katılmak, sendikalarımızın yetkiyi alarak kamu çalışma hayatında yaşanan travmayı bertaraf etmek için önümüzde tarihi bir dönemeç bulunmaktadır. Bu tarihi günlerde her bir teşkilat mensubumuzun omuzlarına da tarihi sorumluluk yüklenmiştir.

Kamu görevlilerimizin ihmalden kurtulmaları için son bir şans imkânı sunan bu günleri iyi değerlendirerek geleceğe Türkiye Kamu-Sen mührünü vurmak, siz kıymetli ve vefakâr teşkilat mensuplarımızın ellerindedir. Türkiye Kamu-Sen ve sendikalarımızın toplu sözleşme masasında söz ve imza sahibi olması adına her zamankinden fazla gayret göstereceğinize inanıyor, bu kutlu yolda daha fazla çalışmamız gerektiğinin bilinmesini istiyorum”  diyerek sözlerini noktaladı.

Son Haberler

24 KASIM’DA ÖĞRETMENLERİMİZİN HAL-İ PÜR MELALİ

Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Sendikamızın yaptığı 24 Kasım Öğretmenler Günü Anketinin sonuçlarını açıkladı.

MÜLAKAT MAĞDURU ÖĞRETMENLER GENEL MERKEZİMİZİ ZİYARET ETTİ

Mülakat mağduru öğretmenler 19.11.2024 tarihinde Genel Merkezimizi ziyaret etti.

SAĞLIK BİLİMLERİ LİSANSİYERİ ÜNVANIN GERİ ALINMASINA MAHKEMEDEN BİR İPTAL KARARI DAHA 

Bilindiği üzere, Yükseköğretim Kurulunun aldığı kararlar doğrultusunda, yükseköğretim kurumlarının bazı lisans programlarından mezun olanların...

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE EK ATAMA MÜJDESİ VERİLSİN!

Genel Başkanımız Talip Geylan,sıralamaları değiştiği için ilk 20 binde olduğu halde kapsam dışı kalan ve atanamayacak duruma düşen aday öğretmen sayısının açıklamasını isteyerek,   "Değil 1.100 kişi 1 kişi dahi olsa, KPSS başarısının rencide edilmiş olması kabul edilemez!"dedi.