2. Maarif Kongresi kapsamında 14 Temmuz tarihinde ünlü tarihçi Prof. Dr. İLBER ORTAYLI, Prof. Dr. TİMUR KOCAOĞLU ve Doç. Dr. YALÇIN BAY’ın konuşmacı olarak katıldığı 2023’e Doğru Maarif Kongresi “Dilde, Fikirde, İşte ve Eğitimde Birlik” konulu panel düzenlendi. Türk Eğitim-Sen’in facebook sayfası ve youtube kanalından canlı olarak yayınlanan panele katılımcıların ilgisi büyüktü.
Prof. Dr. İlber ORTAYLI yaptığı konuşmada, Maarif Kongresi’nin önemine dikkat çekti. Muallimelerin ilk kez böyle umumi bir toplantıya katıldığına dikkat çeken ORTAYLI, şunları kaydetti: “Maarif Kongresi’nin 100’üncü yılını idrak ediyoruz. Bu önemli bir olay. Çünkü henüz Sakarya Meydan Savaşı’nın bile cereyan etmediği, doğrudan doğruya Anadolu’da düzenli ricat hareketleri ile ordunun direniş gücünün ve milli müdafaa alanındaki halkın hazırlık sürecinin geliştirildiği bir dönemdir. Böyle kritik bir dönemde TBMM, Maarif Şurası’nı topluyor. Şura’nın bir özelliği de muallimelerin ilk kez böyle umumi bir toplantıya katılmasıdır. Bu çok önemlidir. Mustafa Kemal Paşa kadın-erkek ayrı, hele ki muallimelerin ikinci sıraya oturmasını tasvip etmemiştir. Bunu kibarca da bir araya gelin diye teklifte bulunuyor. Vatanın kurtuluşu, yeni Türkiye’nin kuruluşu konusunda bütün ümitlerimizi ayakta tutmak ve böyle bir şuranın eğitim programlarının ıslahı ve milletin geleceğini hazırlamak için ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.”
Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Türk milletinin moralini ayakta tutmak, geleceğini hazırlamak için şuranın önemli olduğunu vurgulayan ORTAYLI, bu şurada öğretmenlerin geleceğin planlamasına katıldığını bildirdi. ORTAYLI, “1921 yılında Türkiye artık 10 yıldır savaşın içindeydi. 1. Cihan Harbi en çok sayıda askerin katıldığı, seferberliğin zirvede olduğu ve dolayısıyla asker ve yedek subay kaybı yanında, nizami ordunun subaylarının da kaybedildiği bir savaştı. Bugünlerde bir münakaşa daha yaşanıyor, Çöğürler tren istasyonunda Miralay Nazım Bey şehit düşmüştür. Bu da bize gösteriyor ki, komutan mevkiinde, tümen komutanı olarak savaşı idare edenlerin bile askerlerle birlikte siperlerde şehit düştüğü görülüyor. Zaten cephede yaralandı, nakledilirken istasyonda şehadet şerbetini içmiştir. Böyle bir zamanda düşünülmüş, Eskişehir-Kütahya Muharebelerinde milletin moralini ayakta tutmak, geleceğini hazırlamak için şuranın toplantısına dikkat edilmektedir. Geçmişte büyük maarif nazırlarımız oldu. Bunlar büyük işler becerdiler. Bu bir müşavere yoluyla, personelin şahsi girişimiyle, muallimlerin gayretleriyle yapılan reformlar dönemidir. İlk kez eğitim politikasının tespiti için şura toplanmaktadır. Muallim hanımlar ve beyler geleceğin planlamasına katılmakta, problemleri ortaya koymaktadır. Bence bundan sonra bir ikinci şura da 1932 yılında yapılan Türk Tarih Kongresidir. Burada da kadın ve erkek öğretmenler bir arada bulunmuşlardır. Bizim kuşak oraya katılanlara yetişti. Burada da tarih eğitiminin yönlendirmesi bir nevi gerçekleştirildi, milli tarih tezleri ortaya konuldu. Bunların bir kısmı yürürlüğe girmedi ama böyle bir çaba vardı. Bu bakımdan önemlidir. Bakanlık muhtelif tarihlerde tertiplediği eğitim şuraları ile bu geleneği devam ettirmektedir” diye konuştu.
Eğitimde reform uzun zaman almaz. Akıllıca hazırlanmış programlar ve politikalar çok kısa zamanda neticeye ulaşır.
Eğitimde reformların uzun zaman almayacağını, akıllıca hazırlanmış programların kısa sürede neticeye ulaşacağını söyleyen ORTAYLI sözlerini şöyle sürdürdü: “Tekliflerin nasıl sonuçlanacağı bir inceleme konusudur. Bazı değişiklikler burada ele alınmıştır. Bir tanesinde bizzat gözlemci oldum. Eğitimin ortaokullardan itibaren 8 yıldan daha yükseğe çıkarılması ve dikte eğitime geçişin çok önemli oluşu, bazı eğitim dallarının ortaokul seviyesinden kaldırılması şurada tartışılmıştı. Bu tartışma sonucu ortaya çıkan tez ve modelin nasıl tatbik edildiğini zaman gösterecek ve neticelerini daha ötede göreceğiz ama şunu bilmemiz lazım: Eğitimde reform uzun zaman almaz. Akıllıca hazırlanmış programlar ve politikalar çok kısa zamanda neticeye ulaşır. Nitekim bazı şuraların kararlarının çok acil uygulamaya konulduğu, ortalığı değiştirdiği, kendince çekidüzene koyduğu bazen de aksine bazı hataların daha açığa çıktığı görülmüştür. Bu anane önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim politikasında iki kurul çok önemlidir. Birincisi Talim ve Terbiye Kurulu’dur, daimidir. Bu kurul işlemezse içinden ıslah edilmesi gerekir. Müfredatı ve pedagojinin esaslarını tayin ediyor. İkincisi şuradır, geçicidir. Bu da Maarif Şuralarıdır. Bugün birisi daha toplanıyor. Üzerindeki ilkelere bakacağız.
Maalesef endüstrileşen Türkiye’de endüstriye yönelik teknik eğimin geçen zamanlarda zayıfladığı, bunun kuvvetlendirilmesi, bu eğitime önem verilmesi, yeniden muallimlerin eskisi gibi yetiştirilmesi, teknik öğretmenlerin, bir müddet için hatta belki dışarıdan öğretmen davet ederek karşılanması gerekir. Buna birtakım branşlar da dahildir. İkincisi bu dalda yapılacak işlerin başında bir nevi ihtisaslaşma ve genel eğitimin yeniden ayarlanması gerekiyor. Yani 12 yıllık bir eğitim verildiğine göre, 12 senenin içinde her çocuğun alacağı umumi olarak verilen eğitim biçimi vardır. Bundan sonra çocukların kabiliyetine ve isteğine göre yeniden düzenlenmesi söz konusu olmaktadır. İhtisaslaşma çok önemlidir. Bu vardı ancak son zamanlarda bunun dikkatlice takip edilmediği görülüyor. Üçüncüsü seçkin eğitime dikkat edilecek. Her çocuk eşit ağırlıkta gayrete, ilgiye çalışmaya sahip değildir. Ona göre dallarda eşit eğitimle -herkesin kabiliyeti eşit olamayacağına göre- eğitimde bazı yetenekli öğrencilere daha ağırlıklı olarak iyi bir eğitim vermek yolu seçilmelidir. Fen ve Anadolu liseleri örneğinde olduğu gibi. Bence sosyal bilimler liseleri eksik bir proje olarak kaldı.. Bu, daha teferruatıyla kurulmalı ve geliştirilmeliydi. Türkiye ağır dönemeci geçen bir ülkedir. 3. dünya ülkeleri gibi değildir. Bütün bunlara rağmen bir şeyin üzerinde ısrarla durmak lazım. Bu gelişme, bu cemiyetin ağır ihtiyaçları, hızlı değişmenin gerektirdiği reformlara mili eğitimin eğilmesi ve orta eğitim kurumlarını buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Başka bir alternatif söz konusu olamadığına göre facia değil ama başka zorluklar ortaya çıkacaktır.”
Cedidizm, Sovyet sonrası bağımsız Türk cumhuriyetleri ve başka ülkelerde yaşayan Türk toplulukları için 80 yıllık önemli bir kültürel mirastır.
ORTAYLI’NIN konuşmasının ardından Prof. Dr. TİMUR KOCAOĞLU bir konuşma yaptı. Türk dünyasında eğitimi işleyen KOCAOĞLU, yenileşme yani Cedidçilik hareketleri hakkında önemli bilgiler verdi. KOCAOĞLU, Cedidizmin, “1850-1930 yılları arasında Avrasya’daki Müslüman Türkler tarafından eğitim, basın, hak-özgürlükler, kadın-erkek eşitliği ile politika alanlarında yürütülen, bütün demokratik yenileşme hareketlerine verilen genel bir terim olduğunu söyledi.
Cedidizmin tarihsel önemini anlatan KOCAOĞLU şunları kaydetti: “ Çar Rusya despotizmi ile Sovyet dikta rejimi arasındaki Cedidizmin (1850-1930),
1. Sovyet sonrası bağımsız Türk cumhuriyetleri ve başka ülkelerde yaşayan Türk toplulukları için 80 yıllık önemli bir kültürel mirastır, 2. Demokrasi konusunda da unutulmaması gereken tarihsel bir deneyim (tecrübe)’dir. 3. Cedidizm mirasını öğrenmek, Avrasyadaki Türklerin milli kimliği ve demokratik geleceğinin sağlıklı olarak gelişmesi için çok önemlidir. YANLIŞ KANI: “Çar Rusyasındaki Türkler Çarlık idaresinden Sovyet rejimine geçtiler, onların herhangi bir demokratik deneyimi yoktur!” Oysa Cedidizm düşüncesi ve hareketleri 1850-1930 arasında Avrasyada özellikle eğitim ve siyaset alanlarında çok önemli demokratik deneyimler kazandırmıştır. Bu yüzden, Cedidizm mirası Avrasya ile Orta Doğudaki Türkler ve başka müslüman halklar için bugün de milli kimlik ve demokratik geleceğin sağlıklı olarak gelişebilmesi için önemli bir ögedir!”
Ceditçiliği İsmail Gaspıralı metotlaştırdı.
Cedidizmin esin kaynaklarına değinen KOCAOĞLU, “Cedidizm hareketinin doğup gelişmesinde Müslüman Türkler arasındaki bu çok sayıda ileri görüşlü aydınların katkısı olmakla birlikte, Osmanlı Devleti (1876) Tanzimat, Rusya (1905) Duma ve İran (1906) meşrutiyet hareketleri ve ilanları, Çar Rusya’sındaki Müslüman Türkler arasında yenilikçi düşüncelerin yayılmasını etkilen önemli siyasi olaylardır” dedi.
Cedidçiliği metotlaştıran kişinin İsmail Gaspıralı olduğunu belirten KOCAOĞLU, “Fikirde, dilde, işte birlik! şiarı altında yayın olarak Tercüman gazetesi ile Cedit okullarının programıyla ve Rusya’daki Müslümanlarının kongreleriyle idare etmekle Cedidizm hareketinin ciddi siyasi boyut kazandı” dedi.
Ceditçilik hareketinin boyutlarının Kırım, Kazan, Azerbaycan, Türkistan, İstanbul arasında yayıldığını söyleyen KOCAOĞLU, Sovyet döneminde Cedidizmin karalandığını, bu dönemin olumlu faaliyet ve başarıları halktan gizlenirken, Türkiye, Avrupa, ABD, Japonya’da basılan akademik çalışmalarda ise, Cedidizmin öneminin vurgulandığını ifade etti.
KOCAOĞLU, sözlerini şöyle sürdürdü: “1972-1990 arasında Cedidizm konusunda benim çok sayıda Türkçe- İngilizce yazım yayımlandı. 1976-1982: ABD’deki Columbia Üniversitesinde Master ile doktora tezlerimde Ceditçilik konusunu da işledim. Önce Gorbaçov dönemindeki açıklık (Glasnost) döneminde başlayan Cedidizm konusundaki ilk olumlu yazılar, çalışmalardan sonra 1991 Sovyet sonrası dönemde, artık Türk toplulukları kendi Cedidizm mirasını yeniden öğrenmeye ciddi olarak sarıldılar. Özellikle Kırım’daki Kırım Tatarları, Tataristan Tatarları, Orta Asya bağımsız Türk cumhuriyetlerinde Cedidizm hakkında 1992’den bugüne kadar çok önemli çalışmalar yapıldı: Bu konuda Kazakistan ile Özbekistan’daki akademik eserler önde gelmektedir” dedi.
KOCAOĞLU sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bize ne gösteriyor? Türk milleti Kurtuluş Savaşı verirken, 1. Maarif Kongresi yapılırken, Avrasya’daki Türkler arasında da hem askeri, hem siyasi, hem de eğitim yönüyle büyük faaliyetler var ve o dönemde ilişkiler çok kuvvetliydi. Sovyetler Birliği dağıldı, bağımsız cumhuriyetler kuruldu ama 1910’dan 1930 yılına kadar olan sıkı alakalar bugün maalesef yok. Çünkü o dönemde herkes idealistti. Hem Osmanlı’daki Türkler, hem Avrasya’dakiler, Çar Rusya’sının, Sovyetlerin baskısına rağmen bu işleri becerdiler.”
Ortak alfabenin önemi
Doç. Dr. Yalçın BAY da Maarif Kongresi’nin hem Türk eğitim tarihi açısından hem de moral ve motivasyon açısından çok büyük öneme haiz olduğunu belirterek, “Kurtuluş Savaşı devam ederken, ‘Maarif Kongresi topluyorlar. Demek ki savaşı kesin kazanacaklar’ diyorlardı. Dünyada bir Türk varsa, asla umutsuzluğa yer yoktur! Bunu Atatürk, Maarif Kongresiyle tüm dünyaya ilan etti” dedi.
Buradan Timur Kocaoğlu’nun babası Buhara’nın ilk Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu’na ve Buhara’dan, Türkistan’dan yardımda bulunan tüm atalarımızı minnetle anan BAY, “Dilde, Fikirde, İşte Birlik çerçevesinde Timur Kocaoğlu’nun babası Osman Kocaoğlu’nun, İsmail Gaspıralı’nın, Zeki Velidi Togan’ın ve daha birçok aydının ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ ruhunu bize nakşettiğini biliyoruz” dedi.
Ortak alfabeye geçilmesi ile ilgili önemli açıklamalar yapan BAY, “Dilde, fikirde birlik ruhuna baktığımızda; Azerbaycan’da yapılan Bakü Kongresi’nde ‘ortak alfabeye geçelim’ denildi. Latin alfabesine geçişle birlikte 250 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak Bakü’de tartışıldı. ‘Dilde birlik sağlayabilmemiz için ortak Latin alfabesine geçelim’ deniliyor ve ilk olarak Azerbaycan, sonra sırasıyla Buhara Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Latin alfabesine geçiyor. 1933-1934 yıllarında Rusya Türkistan’ı işgal ettikten sonra Latin alfabesi uygulamasına son veriyor. Birçoğumuz şöyle biliyorduk. Türkistan’a gidene kadar ben de tam olarak bilmiyormuşum aslında. Gittiğimiz zaman şunu gördük: Rusya Türk Cumhuriyetlerini bölüp, parçalayıp, yutarken, Latin alfabesini kaldırırken, hepimiz sanıyorduk ki, bir kiril alfabesi var, tüm Türk Cumhuriyetleri aynı kiril alfabesini kullanıyor. Hayır aynı kiril alfabesini kullanmıyorlardı. Her türk Cumhuriyeti için farklı kiril alfabesi kullandırılıyordu. Bunun amacı da kiril alfabesi üzerinden bile olsa, Anadolu’yla bağlarını koyardım ama bunlar birbirleriyle de iletişim içinde olmasın diye ayrı kiril alfabeleri dayatmıştı. Şu anda bizi sevindiren olaylar 2023 yılında Kazakistan’da Latin alfabesine geçecek. Kırgızistan’da bizimkine çok yakın bir Latin alfabesine geçecek. Aslında o Türkçeleştirilmiş bir Latin alfabesi. Özbekistan’da Latin alfabesi var ama bazı harfleri farklı yazıyorlar, bununla ilgili de bir çalışma var. Timur hocamla birlikte Özbekistan’da bu konuda çok telkinde bulunuyoruz. Umuyorum ki o çalışmalar da semeresini verir” diye konuştu.
Kelime öğretme stratejisi geliştirmeliyiz.
Türkiye’de bir kelime öğretim stratejisine de ihtiyaç duyulduğunu bildiren BAY, “Biz de kelime öğretim stratejisi yok. Yani ana sınıfından başlayıp lise son sınıfa kadar kelime öğretim stratejisi olması gerekiyor. Bu çerçevede okul öncesinden yükseköğretime kadar bir strateji belirlemek ve metinler ve içerik oluşturmamız gerekiyor. Bu dilde birliği sağlayacaktır” dedi.
Ortak üniversite sayısı artırılmalıdır.
BAY, Türk Cumhuriyetleri ile ortak üniversite sayısının ve ortak projelerin artırılmasını gerektiğini bildiren BAY, “Türk dünyası bağımsızlığını ilan etti ama sadece iki ortak üniversitemiz VAR. Biri Manas Üniversitesi, diğeri Ahmet Yesevi Üniversitesi. Ortak üniversite sayısını artırmamız ve işbirlikleri yapmamız önemlidir” diye konuştu.