Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, istişare toplantılarımız çerçevesinde Yalova’daki teşkilatlarımız ve kamu çalışanları ile bir araya geldi.
Yoğun katılım ve coşkunun olduğu salondaki davetlilere hitap eden Genel Başkanımız İsmail Koncuk, ülke ve çalışma hayatı gündemine dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
KONCUK: SENDİKAL TERCİHLER KAMU ÇALIŞANLARININ GELECEĞİNİ BELİRLEMEKTEDİR
Katılımcıları selamlayarak sözlerine başlayan Genel Başkanımız İsmail Koncuk; “Sendikacılık kamu çalışanları için, aslında ülke geleceği için evlatlarımızı nasıl bir çalışma hayatı beklediğini tespit edebilmek için, bir çok kişi farkında olmasa da son derece önemli bir faaliyet. Ülkeyi siyaset yönetir ama stk’lar, sendikalar siyaseti kontrol eder, yönlendirir ama bunu yapabilmek şartıyla. Bunun için önce o ülkede bir şuur seviyesi oluşmalı. Yaşadıklarımızı düşününce ülke olarak burada bir eksiğimiz olabilir diye düşünüyorum. Hangi siyasi parti iktidar olursa olsun, eğer ülkede demokrasi var ise, hukuk var ise, insan haklarının bir kıymeti harbiyesi var ise orada stk’ların sendikaların büyük kıymeti ve önemi vardır. Bunu sağlayacak olan bütün insanların duruşudur, kanaatidir, bilinç seviyesidir.
Bu sadece İsmail Koncuk’un demesiyle olmaz ya da bir kaç kişi ile değil, Türkiye Kamu-Sen üyelerinin demesiyle de olmuyor. Toplumun genelinin böyle düşünmesi lazım. Bu sonucu elde edebilecek emeği vermesi lazım. Bu konuda ülke olarak 10 yıl ya da 20 yıl öncesinden daha gerilere gittiğimizi üzülerek görüyorum. Sendikal tercihler o kadar önemlidir ki. Neye göre bu tercihleri yapıyoruz? Anlattığım temel değerlere göre mi, hür irademizle mi, yoksa birtakım günlük korkular, sanal korkulara göre mi? Kamu çalışanlarının bunu iyi düşünmesi lazım. Eğer bu tespiti iyi yapamazsak mücadelemizin sonuç alıcı olabilmesi mümkün değildir. Sendikal tercihini amirinin gözüne girmek olarak görüyorsa insanlar ya da haftalık ders programım iyi olsun veya boş günüme nöbet verilmesin korkusuyla yapıyorsa, aman döner sermayeden alacağım azalmasın diye yapılıyorsa, sendikal mücadelede arzu ettiğimiz anlamda bir sonuç alınması mümkün değildir.
Sizlere bir rakam vereyim, 2002’den bu yana ekonomik büyüme enflasyon farkı ve diğer sebepler değerlendirildiğinde ortalama memur maaşında yüzde 40 düşüş var. Ortalama maaş alan bir memurun aylık kaybı 1080 TL. En düşük dereceli memurun maaşında ise aylık 515 TL’lik bir düşüş var. Sendikal anlamda 2002’den bu yana ortaya konulan gayret ne yazık ki ekonomik büyümeden pay alabilmenin sonucunu doğurmamış. Hangi alanda bir gelişme var kamuda? Kamuda Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz tüm kazanımlarımız bugün tartışmalı hale geldi. Hala bir çok kamu çalışanı farkında değil. Günü kurtarmanın derdindeler bazıları. Gözümüzün içine baka baka 657 tartışılıyor. Yıllardır bunu anlatıyorum. Gazetenin birinde yazıyor “657 tarih oluyor, farklı istihdam türleri ortadan kalkıyor” diye. Sanki müjde veriyorlar. Memurları mutlu edecek bir düzenleme hayata geçiyor gibi haber veriliyor.
Ne olacak devlet memurluğu? Bilmiyoruz, kimse bilmiyor. Anayasanın 128. Maddesi ortada duruyor. O durdukça devlet memurluğunu ortadan kaldırmak mümkün değil. Bu madde değişir mi? Bunu zaman gösterir ama devlet memurluğu kavramını ortadan kaldırmak için bir çalışmanın olduğu biliyoruz. Bunu yapamadılar ama “En azında performans sistemi diye bir şey getirelim, memurların başında demoklesin kılıcı gibi duralım, onları eğip, büküp hizaya getirelim” gibi bir anlayış var. Performans budur. Negatif bir değerlendirmedir bu. Pozitif bir sistem değildir.
Geçenlerde Çalışma Bakanı ile bir toplantıda beraberdik ve kendisine şunu ifade ettim, “Türkiye Kamu-Sen olarak performansa kökten karşı değiliz, negatif olmayan bir sistemi oturur konuşuruz” dedim. Sayın Bakan’da, “Negatiflik var ise kaldırırız” dedi. Ben bunu söz olarak kabul ettim ama performans değerlendirmesi için öncelik iyi bir yönetici atama sistemi getirebilmektir. Kamu da iyi bir yönetici atama sistemi var mı? Hayır yok. Tamamen mülakat üzerine kurgulanmış hale getirildi. Bazı yerlerde iyilik kırıntıları vardı o da kalmadı. Biz sadece Türkiye Kamu-Sen üyeler Başhekim, Müftü, Okul Müdürü olsun demiyoruz. İddiamız liyakat sahibi, donanımlı, bilgi birikimi üst seviyede olanlar yönetici olsun istiyoruz. Adalet, liyakat, kabiliyet diyoruz. Hz. Peygamber efendimiz Kabe’nin anahtarını bir müşrike vermiştir. Ne demişti, “İşi ehline veriniz” demişti. Bugün işi ehline vermekten çok uzak düzenlemelerle karşı karşıyayız.
Merkezden taşraya gittikçe merkezin etkisi azalıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı… Belki merkezdekilerin yaptıkları bir takım insanlara yönetimleri teslim etmek değil ama mesela Yalova da bir çete oluşmuş her kurumda. Alenen söylüyorum çete bunlar. Bu çete anlayışıyla Okul müdürü, şef atayacaksın. Bu çete anlayışıyla yapılan işlerden ülkemizin, milletimizin ne kazancı olacağını birileri bize anlatsın. Devlet yönetimi kurallı bir sistemdir. O zaman arzu ettiğimiz şekilde bir başarı sağlanır. Mevzuat, yönetmelik kucaklayıcı bir anlayışla düzenlenmezse 15 Temmuz gibi olur ama 15 Temmuz bir derstir anlayabilenlere. Hakim alırken, Savcı alırken, paralel yapının çalışmalarına göz yumarsan, emniyete polis alırken bunlara göz yumarsan devleti birileri teslim alırlar. Bu bir ibrettir.
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı olarak, sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Başbakan’a şunu söylüyorum, “Kamuda, hiçbir paralel yapılanmaya lütfen izin vermeyin. 15 Temmuz’da bunun maliyeti acı oldu. Bu paralel yapılanmanın yapılanmasına göz yummanın sonucunda bunu yaşadık” Yıllardır bağırdık, “ABD projesi bunlar” dedik. Bunların yanında yöresinde olmayan bir teşkilatın Genel Başkanı olarak gönül rahatlığıyla konuşuyorum. Başkaları bunları söyleyemez. Bu milletin tüm fertlerini kıymetli gören bir anlayışı temsil ediyoruz. Devleti yönetenlerden istirham ediyorum bunları görün. Mesele hak etmeyen, alın teri dökmeyen, liyakatsiz insanları bir yerlere getirmek olunca ha fetö ha çete yapılanması, bunların arasın da mantalite yönünden bir fark olmadığını hepimizin görmesi lazım.
Okullarda bugün eğitim öğretim bitme noktasına gelmiştir. Fedakar öğretmenlerimizin emeği, alın teriyle okullarda eğitim veriliyor. Böyle bir anlayışla okul müdürü atandığı sürece eğitim ve öğretimden umulan faydayı bu sistem devam ettiği sürece sağlayamayız. Okul müdürlerinin nasıl seçildiğini sizler görüyorsunuz. Böyle bir anlayış olmaz. Her kurum, yöneticisinin başarısı kadar kurumdur. Atalar “At yiğide göre kişner” demiş. Siz işinin ehli, müftü, Başhekim, Milli, Eğitim Müdürü bulamıyorsanız orada başarı konusunda bir iddiada bulunamazsınız. O nedenle biz Türkiye Kamu-Sen olarak ülkemizin geleceğiyle doğrudan ilgili bir sivil toplum kuruluşuyuz. Bunları görmezden gelemeyiz.
Dost acı söyler, biz doğruları söylemekle mükellefiz. Yalova’da bir Milli Eğitim Müdürü var idi ama barındırmadılar. Burada ayrımcılık yapmadı, kucaklayıcı bir anlayış sergiledi ama birilerinin işine gelmedi. Böyle anlayış olmaz. O nedenle Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesi sendikal anlamda memurların özlük haklarının mücadelesidir ama mücadelemizin temelinde genelde de bu milletin ali menfaati vardır. Bunları da söyleyeceğiz. Ben 10 bin dolar maaş almışım ama ülkede huzur yok, bu bizi mutlu etmez. Tek başımıza mutlu olamayız. Herkesi kucaklayan bir anlayışın her alanda sergilenmesini beklemek hakkımızdır. Bu bir milli vazifedir. Kuru kuruya vatanseverlik milliyetçilik, dindarlık olmaz. Biz bunları söylemeye devam edeceğiz. Nasıl umutsuz olalım? Elbette umutsuz değiliz. Çanakkale savaşı şartlarını düşünüyorum. Kurtuluş savaşındaki şartlarımızı düşünüyorum. Şu anda Allah’a şükürler olsun o şartların çok ilerisindeyiz. Elbette umutsuz değilim, bu yanlışları millet olarak düzelteceğiz. Kim yaparsa yapsın yanlışa yanlış, doğruya doğru diyeceğiz. Bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz. Türkiye Kamu-Sen aynı zamanda milli bir sivil toplum kuruluşudur” dedi.
KONCUK: İNSAN HAKLARINI AVRUPA’DAN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ!
AKPM’nin Türkiye kararını sert bir dille eleştiren Genel Başkan Koncuk, “Biz insan haklarını Avrupalı’dan öğrenecek değiliz ama biz insanlarımıza insan haklarını kendi değerlerimizden süzerek milli ve dini değerlerimizden süzerek sunmak durumundayız” dedi. Koncuk, “AKPM bir karar aldı ve 2004 yılındaki duruma Türkiye’yi geri döndürdü. Elbette bizim tarafımız ülkemizin tarafıdır. Milli meselelerde Hükümetimizden tarafız. Biz insan haklarını Avrupalı’dan öğrenecek değiliz. Biz insanlarımıza insan haklarını kendi değerlerimizden süzerek milli ve dini değerlerimizden süzerek sunmak durumundayız. Demokrasiyi geliştirmeyi, hukuku geliştirmeyi onlardan öğrenecek değiliz. Olgun bir demokrasiye ihtiyacımız olduğunu bileceğiz ve bu ihtiyacı ortadan kaldıracağız. Sağlam bir hukuk ve adalet sistemini bu milletin hak ettiğini bileceğiz ve bunun için yapacağız. 2015 yılı verilerine göre, hukukun üstünlüğü noktasında bir değerlendirme yapılıyor dünyada ve 102 ülke arasında 80. Sıradayız. Acaba bugün daha iyi bir noktada mı, yoksa daha kötü bir noktada mıyız? Demokrasi endeksinde 167 ülke içinde 97. sırada, basın özgürlüğünde ise 179 ülkeden 151. Sıradayız. 2017 verilerini bilmiyoruz ama daha iyi bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Bütün bu gerçeklere göz yumarak Türkiye’de gelişmiş dünya ölçeğinde hukukumuz var diyebilir miyiz? Bunu görmemiz lazım. Akif’in şiirini hatırlayın,
“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Kapkaranlıktan afaki insaniyetin,
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin’ diyor.
Kim öğretecek bize? Böyle bir millete, tarihi ibretlik insan hakları ile dolu bir millete kimsenin öğretmesini beklemeden insanlarımızın mutluluğunu sağlayacağız. Bunları bizim insanlarımız hak ediyorlar” dedi.
KONCUK: DEVLET MASUM İNSANLARI ARTIK TESPİT ETMELİ
Kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalara da değinen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Alakası olmayan insanlar var. Bunları anlatıyoruz. Hala gelişme yok. Birileri sorumluluk almalı” dedi. Koncuk, “15 Temmuz’u yaşadık. Emniyetteki son gelişmelerle birlikte 108 bin civarı ihraç var. 35-40 bin civarında açıkta olanlar var. Kimisi Bakanlıkların, bir kısmı da Valilik ve Rektörlüklerin vs. açığa aldıkları. Türkiye Kamu-Sen olarak 19 Temmuz’dan bu yana açıklamalarımız ortada. Hep adalet ve hukuk vurgusu yaptık. Bu şu demek değil, 15 Temmuz’un sorumluları ile hesaplaşma yapılmasın demek değil. Sorumlular ile ilgili ne yapılması gerekiyorsa yapılsın, eline silah alan kim var ise onlarla ilgili her şey yapılsın ama kantarın topuzu, adalet terazisi şaşmadan bunu yapmalıyız. Üyelerimizden de ihraç oldu, alakası olmayan insanlar var. Bunları anlatıyoruz. Hala gelişme yok. Bir Valilik başka diğeri başka, rektörler farklı uygulamalar yapıyor bu nasıl çözülecek? Birileri sorumluluk almalı.
Bu örgütün militan kadrosunda ise ve darbeye destek verdilerse gerekeni yapın ama masum insanları devlet olarak tespit edebilmeliyiz. Bunu söylemekle fetöcü mü oluyoruz? Tam tersine bugün en çok zulm edenler fetöcüdür. Kim daha çok zulm ediyorsa geçmişte onlarla koyun koyuna olanlardır. Birileri doğruları söylemeli. Masum insanları koruma mecburiyetimiz var. Yüce Allah bize bunu emrediyor. Küfre rıza küfürdür, zulme rıza zulümdür. Bugün karın ağrısı olanlar var, geçmişten beri koyun koyuna olanlar var. 2010’da KPSS’de hırsızlık var dedik. O zaman bu fetöcülerin gazete ve tv’leri aleyhimde haber yaptılar. Hırsızı yakaladım ama şüpheli ben oldum o dönem. Bunu yaparken herkes koro halinde 2010 KPSS sınavının tertemiz bir sınav olduğunu söyleyip beni suçluyorlardı. Şimdi gelinen noktada çaya geldik yağmur dindi. Böyle Hakim, Savcı, Öğretmen, Polis oldular. O zamanda doğruyu söyledik bugünde söylüyoruz. Zulüm yaşanırken neden sessiz kaldın diye Cenab-ı Allah bize inşaallah öbür dünyada sormayacak” dedi.
KONCUK: BAŞKA ÜLKEDE OLSA BUNLARA SENDİKACILIK YAPAMAZLAR!
Yaklaşan toplu sözleşme dönemini de hatırlatan Genel Başkan İsmail Koncuk, 2015 yılında imzalanan toplu sözleşmenin bir çok maddesinin hala uygulanmadığını ama yetkili konfederasyonun buna rağmen Hükümete teşekkür ettiğini söyledi. Koncuk, “2017 yılındayız, son toplu sözleşmeyi imzaladığımız tarih üzerinden 21 ay geçti. O toplu sözleşme imzalanırken oradaydım, dedim ki, “Kapalı kapılar ardında toplu sözleşme maddelerini tanzim etme hastalığından kurutulun” ama kurtulamadılar. 2015 yılında alacağımız enflasyon farkını bile bu beceriksiz sendika başkanına imza attırmışlar, 2013 yılında imzalanan enflasyon farkı hesaplama maddesini değiştirmişler ve tam yüzde 1,8 oranında o tarihten bugüne her ay zararımız var. Bu payı tüm hayatımızdan çaldılar. Hesabını verin! Veremediler. Bir sendika 2013’de elde ettiği kazanımı 2015’de ne anlama geldiğini bilemeden imzayı basarsa sen o ülkede sendikacılık yapma hakkını kaybedersin. Kaybettiler mi? 1 milyon üyeye ulaştılar. Yüzde 1,8 paramı çaldırıyor ve 1 milyon üye yapıyor. Ne yapalım? Nasıl anlatalım? Bu keyif mi veriyor? Biz kamu çalışanıyız, en aydın kesimiyiz bu ülkenin. Bir kalemde bizi satıyorlar. Bir puanın mücadelesin yaparken yüzde 1,8 kayıp.
Yetki dönemi geldi. Yine görünen o ki, bunlar yetkili olacak. Harç bitti yapı paydos derler ya, bunların bunu düşünüp kilit vurmaları lazım kapılarına. Bunu kim yapacak, kamu çalışanları yapacak, istifa edecek, tepki koyacaklar. Başka ülkede bunları taşla kovalarlar. Alkışlarla imzaladılar o toplu sözleşmeyi. 4-C’liler dava açıp emsali çalışan kadar ek ödeme alıyordu. Hükümetin imdadına bunlar koştu “4-C’lilere 159 TL brüt net 114 TL ödeme yapılacak” dediler. Yargı yolu ile 700 TL alan adamı 114 TL’ ye düşürdün. Bunlar imza atarken dışarı çıktım dedim ki, “4-C liler satıldı” Bugünlerde şimdi yine aldatma peşindeler. 20 madde uygulanmadı hala. KİT’lerde çalışanların maaş gruplarının 5 den 3’e düşürülmesi, havacılık tazminatı 15 ay geçti hala uygulanmadı.
KPDK toplantısında Sayın Bakan Müezzinoğlu dedi ki, “Bu iki madde kurulun değerlendirmesi aşamasında ve sonuçlanacak” dedi. 15 ay önce uygulanması gereken KİT’lerdeki maaş grupları, diğeri ise havacılık tazminatı. Sayın Bakan “Sona geldik uygulayacağız dedi. Ama bakıyoruz, sayın Bakan Kasım 2016 tarihinde yapılan KPDK’da da “Bunu Aralık ayında halledelim” dedi. Mart toplantısında ise hala uygulanmayan maddeler için “İmza aşamasında” dedi Mart geçti, Nisan geçti Mayıs’a geldik. Orada yetkili konfederasyonun Genel Başkanı ben olsam, “sayın Bakan, Aralık dediniz Mart’a geldik, karar aşamasında diyorsunuz 16 aydır uygulanmadınız. Bu nedir ?” derim. Ali Yalçın kalktı, “Çok teşekkür ederim” dedi. Ben dayanamadım “Sen neye teşekkür ediyorsun. 15 aydır uygulanması gereken bir karar uygulanmamış ve sen teşekkür ediyorsun uygulamayanlar bunlar. Neye teşekkür ediyorsun?” dedim böyle bir sendikacılık olmaz.
Kültür Bakanlığı çalışanlarının ekonomik durumunun düzeltilmesi için çalışmalar yapılması diye bir madde konulmuş. Sayın Süleyman Soylu o zaman Çalışma Bakanı. “Bu madde nasıl bir madde?” dedi. Memur-Sen’in temsilcisi, “Sayın Bakan’ım sendikamızdaki kültür hizmet kolu temsilcisi bir maddede Kültür çalışanları için olsun deyince oraya yazdık” dedi. Yani onları kandırmak, ağızlarına bir parmak bal çalmak için yazdık “ dedi kısacası. Hatta ben bunu yüzlerine söyleyince bana isim ver dediler ama “Ben delikanlı adamım, isim vermem katılanlar belli kendiniz bulun” dedim. Şimdi Kültür Bakanlığı çalışanlarına soruyorum, ekonomik durumunuzda iyileştirme yapıldı mı? Siz mutlu olun, umut içinde yaşayın diye yazmışlar. Toplu sözleşme umut dağıtan değil uygulanması gereken maddelerdir. Ben bunları söylemekten bıkmayacağım. Söylemekten dilimde tüy bitti ama söylemeye devam edeceğim. Kamu çalışanlarının haklarını korumak için, bu mücadelenin, bu alın terinin bir karşılığı olmalı.
Akif diyor ya; Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım…
Türkiye Kamu-Sen’in mensupları hakkı tutup kaldırma mücadelesi veren insanlardır. Bu mücadelenin kamu çalışanları nezdinde bir karşılığı olması önemli bir hedeftir. Sözlerimi noktalarken, şehitlerimizi saygı ve sevgiyle anıyorum, katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor saygılar sunuyorum” dedi.