Bir seçim dönemine daha girdi ülkemiz. Demokrasi, sandık yoluyla iktidara hesap sorulabilmesi yönüyle önem kazanan bir yönetim şeklidir. Yani sizi yönetenlerin ülke ve sizin açınızdan yaşattığı olumsuzlukların yeniden değerlendirileceği ve bunların faturasının seçtiklerinize ödetileceği bir gündür. Ülkemizin önündeki 7 Haziran seçimleri de bu bakımdan önem taşımasının yanında insanımızın mevcut siyasi iktidar tarafından ortaya konulan çeşitli uygulamalarının değerlendirildiği ve eğer yeniden iktidar zemini bulursa yapmayı planladığı işlerin de ya veto edileceği ya da bu tip icraatlara vize verileceği bir tarih olacaktır.7 Haziran seçimleri bu bakımdan salt bir milletvekilliği seçiminin ötesinde anlamlar taşımaktadır. Ülkemiz ve kamu çalışanları açısından yaşanan ve eğer bu iktidar devam ederse yaşanabilecekler bakımından iktidarın karnesi incelendiğinde, iyimser olmak ve iyi şeyler yapıldığını ifade etmek mümkün değildir.
Kamu çalışanları bu 12 yıllık iktidar döneminde ekonomik olarak soykırıma tabi tutulmuştur. Sefalet ücretlerine mahkûm edilmiştir. Yandaş sendikalar oluşturularak ve bunlar el altından verilen desteklerle büyütülmüş, çadır tiyatrosu şeklinde toplu sözleşme masaları düzenlenmiştir. Bu masalarda kamu çalışanları pazarlanmıştır. Enflasyon farkı içermeyen sefalet artışları siyasi destekle toplu sözleşme masasına oturtulan sözde yetkili sendikalar tarafından ”tarihi başarı” diye lanse edilmiştir.
Cumhuriyet tarihimizin en büyük yandaş kayırma ve yandaş olmayanı ötekileştirme hareketi bu iktidar döneminde yaşanmıştır. Yönetici atama denilen süreçte kanun çıkarılarak, yöneticilikler bitirilmiştir. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, demokrasiyi zihinlerine kazımış ve benimsemiş siyasi iktidarlar sadece kanun gücüyle ülkeyi yönetmezler. Kanun çıkarma gücüne sahipsiniz diye, kanun çıkararak insanların kazanılmış haklarını ellerinden almazsınız. “ Ben kanun çıkarma gücüne sahibim, ben sandıktan çıktım, o zaman bu ülkede her şeyi yaparım” zihniyetindeki bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Böyle bir kafa yapısı, demokratik bir kafa yapısı olmadığı gibi, bu mantık da doğru bir mantık değildir. Demokrasilerde her tür toplum kesiminin hakları, çıkarları devletin koruması altındadır. Sadece yandaşların haklarını koruyan, diğerlerini ötekileştiren, onların haklarını yok sayan bir anlayış demokrasilerde yoktur. Bu süreçte güya insanları yeniden değerlendirmeye tabi tuttular. Yeniden değerlendirilen yönetici değerlendirilmede, daha iyi ve layık olanı, okulları, kurumları daha iyi yönetecek olanı seçmek ve onları görevlendirmek amaç olması gerekirken böyle yapılmamıştır. Yandaş olanlar liyakatlerine bile bakılmadan ödüllendirilmiş, liyakatli insanların sırf yandaş olmadıkları için hak ve hukukları gasp edilmiştir.. İnsanların özelliklerine bakılmamış, bunlardan mı, değil mi, buna bakılmıştır. Hiç bir zaman hak adalet ölçüsü gözetilmemiştir. Güya İslam adına hareket ederek bu ülkeyi yönetenler, İslam’da haksızlık adaletsizlik olmadığı halde, İslam bir adalet dini olduğu halde , adalet çerçevesinde davranmamışlar, adeta haksızlığın adresi olmuşlardır.
Yönetici atama rezaletinde görev süresi uzatılmayan yönetici arkadaşlarımız sırf bu zihniyete biat etmedikleri için, makamlarını mevkilerini kaybetmişlerdir. Bu durum bu arkadaşlarımız açısından utanılacak bir durum değildir. Aksine yönetici olan arkadaşlarımız için övünçtür. Çünkü onlar dik durup kimseye boyun eğmemişlerdir. Türk Eğitim Sen onlar adına her türlü hukuki mücadeleyi dün olduğu gibi bundan sonra da verecektir.
Bu iktidar kamu çalışanlarının iş güvencelerinden de ciddi bir şekilde rahatsızdır. Konuştuğu her ortamda, her fırsatta iş güvencemizden rahatsız olduğunu ortaya koyan bir Başbakan ve Cumhurbaşkanı bulunmaktadır. Devletin memuru kavramından ve kamu çalışanlarının dik ve onurlu durmalarından rahatsız olduklarını her fırsatta açığa vurmaktadırlar. Kendi emirlerinde çalışanların tamamının kendilerinin kulu, kölesi olmalarını isteyen bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Biz Türkiye Kamu Sen olarak hükümetlerin memuru olmayı şiddetle reddediyoruz. İş güvencesi, kamu çalışanları için, bir insan için vatan neyse, odur. Nasıl ki vatanını kaybeden insanların sahip oldukları diğer şeyler güvende değilse, iş güvencesini kaybeden memurun da hiçbir hakkı güvende olamaz.
Yine herkesin yakından takip ettiği gibi bu siyasi iktidar tarafından çözüm süreci diye bir süreç yürütülmektedir. Bize göre ülkenin bölünmesine giden yola taşlar döşenmektedir. Bölücülük bu süreç sayesinde zaman ve mesafe kazanmaktadır. Bu süreç sayesinde devlet sokak hâkimiyetini, şehirlerdeki hâkimiyeti tamamen bölücü terör örgütüne bırakmıştır. ”Analar Ağlamasın” denilmektedir. Bu şekilde alanı tamamen bölücülere terk ederseniz tabi ki analar ağlamaz. Bu güne kadar analar Şırnak’ta da, Cizre’de de, Hakkari’de de, Tunceli’de de devlet hakim olsun diye ağlıyordu. Biz şehitler veriyorduk. Hâlbuki bugün ülkemizin en güzide üniversiteleri dahil bir çok üniversitemiz bölücülerin işgali altındadır. Pek çok büyük şehrimizde bölücüler kol gezmektedir. Çözüm süreciyle ülkemizin geldiği nokta bu kadar açık ve nettir. Ülkemiz bu süreç sayesinde bölünmenin eşiğine getirilmiştir. Bölücüler isyan ve kalkışma provaları yapmaktadırlar. Bu süreç devam ettirilirse bölücülerin hain emellerine adım adım yaklaşacakları örtülemez ve gizlenemez bir gerçek halindedir.
Yazımızın başında da belirttik. Yapılacak 7 Haziran seçimleri sadece bir seçim olarak görülmemelidir. Bu seçimler ,kamu çalışanları ve ülkemiz açısından normal seçimin ötesinde anlamlar taşımaktadır.
7 Haziran seçimlerinde milletvekillerini seçerken aynı zamanda ;
Kamu çalışanları olarak, kamu çalışanlarını sevmeyen, kamu çalışanlarını devletin memuru olarak değil de iktidarın kulu kölesi olarak görmek isteyen ,iş güvencemizi elimizden almak isteyenlerle yola devam mı edeceğiz yoksa artık yeter mi diyeceğiz.
Siyasi iktidarın besleyip büyüttüğü yandaşı sendikayla adeta bir orta oyununa dönüştürdüğü toplu sözleşme görüntüleri ve masada pazarlanma işleri devam etsin mi, etmesin mi? Buna oy vereceğiz.
Yandaş kayırma, yandaş olmayanı ötekileştirme, liyakatsiz yandaşların makam mevki sahibi yapılarak, liyakat sahibi insanların haklarının gasp edildiği yapı sürsün mü, bitsin mi bunun kararını vereceğiz.
Demokrasimizin temeli olan hukukun üstünlüğü devam mı etsin, yoksa üstünlerin, yandaşların hukuku mu uygulansın , tercihimizi göstereceğiz
Siyasi iktidar tarafından yürütülen çözüm süreci adlı proje ile ülkemiz adım adım bölünmeye gitsin mi, yoksa bu ihanet süreci yırtılıp atılarak bölünmez bir bütün halinde kalsın mı diyeceğiz.
Tüm bunların kararının verileceği seçimler hem ülkemiz hem de kamu çalışanları için büyük önem taşımaktadır. Yapacağımız tercihler, hem kamu çalışanı olarak bizim hem de ülkemizin geleceğini şekillendirecektir.