Tarih: 14 Ocak 2009 Çarşamba (10.00-12.00 ) 1.Oturum
Yer: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu Cağaloğlu/İstanbul
Konuşmacı: Musa AKKAŞ (Türk Eğitim –Sen Genel Mevzuat ve Toplu Görüşme Sekreteri)
“Sayın Başkan, Sayın üyeler, Kıymetli basın mensupları, Saygıdeğer katılımcılar, hepinizi Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi adına saygıyla selamlıyorum. Programı düzenleyen Türkiye Eğitim Yayıncılarına teşekkür ediyorum.
Türk Eğitim Sen olarak eğitimi önemsiyoruz. Zira eğitim değer yargılarımızı, varlığımızı, düşünce ve inançlarımızı kuşatan sosyalleşme sürecinin tamamını içine alan, hayat boyu devam eden bir öğrenme faaliyetidir. Yani eğitim kişinin akla bağlı yönü ile hislere bağlı yönü arasında bir sentez oluşturmayı hedefleyen, kişiyi kuşatan değerler dünyasını yeni kuşaklara anlatmak ve açıklamak gayretinin adıdır.
Milletin değerleri ve Milli ideallerle uyuşmayan, bilgi çağının gereklerini içermeyen müfredatları ve inançlarımıza savaş açan keyfi uygulamalarıyla eğitim sistemimizi yöneten zihniyet iflas etmiş durumdadır. Sosyal ve kültürel değerlerimizi tartışılır hale getiren liberal uygulamalar nedeniyle adı dışında hiçbir unsurunda Millilik kalmamış olan bu eğitim sistemi, ses bayrağımız olan Güzel Türkçemizi bilim dili yapamamış, milletler sürecimizin kaçınılmaz neticesi olan Türk Birliği idealinin kültürel hazırlıklarını tamamlayamamış, millet fertlerinin anayasal hakkı olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamamıştır.
Türk Milli Eğitiminin genel amacı iyi insan, iyi vatandaş yetiştirmektir. Sonuç itibariyle eğitimin amacı insanları mutlu kılmaktır. Seçilen ders kitaplarıyla, eğitim politikalarıyla, öğretmen, yönetici atamalarıyla, çalışanların sosyal özlük haklarının iyileştirilmesi anlamında meseleye topyekûn bakıldığı zaman toplumun, çalışanların mutsuz olduğunu görüyoruz. Geride bıraktığımız 86 yılın71 yılını eğitim sistemimiz açısından boşa geçirdiğimizi söylemek pek de abartılı sayılmamalıdır. Bugün gelinen nokta itibariyle eğitim sistemimiz meselelerimize çözüm üretecek Milli bir kurum olmaktan çıkmış bizatihi kendisi mesele olmuştur.
Malumunuz olduğu üzere; İnsan topluluklarını kaynaştırıp buluşturan, milletleştirerek tarih sayesinde devamını sağlayan başlıca etkenlerden birisi, Milli Kültürdür.
Milli Kültür, dil, inançlar, ahlaki değerler, örf ve gelenekler, zevk ve alışkanlıklar, tarih şuuru ve ideal birliği, hukuk ve sanat kurumları ile bir bütündür.
Unutulmamalıdır ki, küreselleşme eğilimi ve gayretlerinin arttığı günümüzde dahi, bir toplumun gelişmesinin ve medeniyetinin ön şartı Milli Kültürüne sahip çıkabilmesidir.
Son zamanlarda Ülkemizin gündeminde olan bir konudan da bahsettikten sonra 100 Temel eserle ilgili düşüncelerimi aktaracağım. Dil, Kültür bunların hepsi aynı zamanda 100 Temel eserle ilgili olan konulardır. Toplumun yapısının bozulmasının nedenlerinden en önemlisi, bugün ülkemizde yapılmaya çalışıldığı gibi dili yozlaştırmak ve özellikle öğretim dili üzerinde oynamaktır. Bunu bu ülkenin yöneticileri yapıyorsa bu daha da tehlikelidir. Devlet eliyle Kürtçe Televizyon yayını son zamanlarda iktidar partisi be bazı destekleyicilerin katkılarıyla yayınlara başlamıştır. Bu durum yeterli duyarlılığın gösterilmediği dil konusunda, milli birlik ve bütünlük konusunda ayrımcılığa giden yola fırsat vermiştir. Bu uygulama gelecekte başka talepleri de beraberinde getirecektir. Bunların başında Kürtçenin resmi dil talebi olacaktır. Tek dil tek devlet demektir. İkinci bir dile ne şekilde olursa olsun müsaade edilmemesi gerekir. Bu ateşle oynamak demektir. Türk Milleti büyük bir milletin adıdır. Türk Milleti, tesadüfen zuhur etmiş, alt kimliklerin ortaklığı değildir. Binlerce yılda kardeşlik ve kucaklaşma ile oluşan, milli kültürün, milli kimliğin ve milli şuurun tecelli ettiği ve yükseldiği muhteşem bir terkibin adıdır. Yakın zamanda göreceğiz bazı çevreler 100 Temel eserin sayısının artırılarak içinde Kürtçe yazılı kitapların olması da istenecektir. Türk Eğitim Sen’in bu konuda tavrı açık ve nettir. Sendikamız, Anayasamızda da ifade edildiği gibi eğitim dilinin tek olduğuna inanmakta ve güzel Türkçemizin “Bilim dili” olarak herkesçe Kabul edilmesini arzu etmektedir. Devlet eliyle yapılan ilk gün deneme yayınlarını bir hatırlayalım, terörist başını öven ve Türk ordusunu küçük düşüren şarkılar söylendi. Bu yayınla mı ülkede birlik sağlanacak. Bunu yapanların herhalde Anayasadan haberleri olsa gerek. Anayasamızın 3 Maddesinde;” Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.Dili Türkçedir.Bayrağı,şekli kanunda belirtilen,beyaz ay yıldızlı al bayraktır.Milli marşı “İstiklal Marşı” dır. Başkenti Ankara’dır. Denilmektedir. Dil bir Milletin temel sigortasıdır. Aynı duygu ile duygulanmak, ortak dili olan insanlara has bir duygudur. Bu özellikten mahrum topluluklar bir ideal bir hedef etrafında buluşmaları imkânsızdır.
Atatürk dil konusunda; “Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931)” demiştir.
Okumanın temelinde dilin ruhsal ve toplumsal işlevleri öne çıkmaktadır. İnsan diliyle insandır. Toplum dil aracılığıyla millettir. Dil tek başına milleti vücuda getiren etmen olmasa da milleti oluşturan toprak, kültür, ülkü, ekonomi birliğinin en önemli harcıdır.
Dil bilimcilerimiz toplumsal değişme ve gelişmelerin odak noktasında dilin bulunduğunu belirtmişlerdir. Hiçbir toplumsal birim yoktur ki dilden ayrı, dilden bağımsız olsun. Milletlerin bilimi, felsefesi, sanatı, ekonomisi, edebiyatı, teknik gelişmeleri, töreleri, gelenek- görenekleri, kültürü, bütün düşünce ürünleri, zihniyeti… Diliyle ifade edilir.
Günümüzün en önemli sorunlarından biri Türkçemizin yabancı kelimelerin istilasına uğramasıdır.100 temel eser seçimi yapılırken de buna dikkat etmek gerek. Türk Milleti olarak kendimize güvenmeliyiz. Biz bir milletiz. Dünyanın en eski ve en köklü Milletlerinden biriyiz. En büyük ve en güzel dillerinden biri Türkçedir. Türkçenin dizgisi, yapısı, işleyişi, ek-kök sistemi vs. çok büyük bir zekâ ürünüdür. Türk Milletinin zeki oluşunun en önemli göstergelerinden biri böyle bir dil dizgesi kurmuş olmalarıdır. Türkçemiz yapısı itibariyle her hali ifade etmeye muktedir bir dil varken başka bir dilin istilasına maruz bırakmak ihanettir. Maalesef 100 temel eser içerisinde Türkçemizin yapısına uygun olmayan eserler bulunmaktadır. Bunlara dikkat etmek gerekir.
Türk Eğitim Sen olarak; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türk ve Dünya edebiyatında 100 Temel Eser’in belirlenmiş olmasını, ülkemizdeki okuma oranını artırmaya yönelik bir çaba olarak görüyoruz. Okumak, insanı mutlu kılıp bilgi hazinesini zenginleştirdiği gibi, iyi ile kötüyü birbirinden ayırma özelliği kazandırır. Alışkanlıkların en güzeli kitap sevgisi ve okuma hazzıdır. Peki, ülkemizde okumaya ne kadar önem veriliyor, insanlarımızın okumaya olan ilgisi nedir diye baktığımızda, bunda bizi mutlu eden bir tablo yoktur. Zira Almanya’da 1000 kişiye 2700 kitap düşerken, bizde sadece 7 kitap düşmektedir. Görüldüğü gibi kültürel alandaki rakamlar düşündürücüdür. Oysa güçlü olabilmek ve mutlu yaşamak için kültüre yatırım yapmak şarttır. Toplum ve Devlet olarak bunu gerçekleştirmek zorundayız.
100 Temel eser okumayı artırma yönünde bir adımdır. Bu tür faaliyetleri daha da artırmak lazımdır. Çocuklarımıza bu 100 temel eseri bile okutabilsek büyük başarı sağlamış olacağız.
100 Temel eser ümit vericidir. Okuyan bir toplum olma yolunda önemli bir adımdır.100 Temel eserin bir başka olumlu yönü de; aynı eseri okumuş, o eserlerdeki dil varlığı ile duygu ve düşünce zenginliğini fark etmiş bireylerin oluşturacağı bir toplum daha hoşgörülü, daha paylaşımcı, kültür seviyesi yüksek olacaktır. Birçok eserle çocuklarımız ve gençlerimize kültürümüzün kilometre taşları olan bu eserlerin, gençlerimizin düşünce ve zevk olgunluğuna katkıda bulunacağına, onlara ışık tutacağına inanmaktayım.
100 Temel eser projesinin temel amaçları öğrencilere okuma alışkanlığını kazandırmanın yanında Türkçenin doğru ve güzel kullanılmasını sağlamak olarak düşünülmelidir. Bu hedefe ulaşılırsa “düşünen-düşündüğünü doğru ve açık bir şekilde ifade eden, algılama gücü yüksek, yorum yapan, analitik düşünen, sentez yapan, tartışan, doğruları tek noktadan değil, çeşitli bakış açılarıyla bakmak suretiyle ortaya çıkacağını kavramış, güzellik duygusu ve estetik anlayışı gelişmiş, kültürlü gençlerin yetişeceği gerçekleşmiş olur. Temel yaklaşımında bu olduğunu düşünüyorum. Bu noktada aklımıza takılan tek şey, öğretmenlerimizin bu 100 Temel Eser’den kaç tanesini okumuş olabileceğidir. Çünkü öğretmenlerimiz bu 100 eserin tamamını okumuş olmalılar ki kendi öğrencilerimizin seviyesine hangilerinin uyduğunu tespit edebilsin ve onlara tavsiye etsin. Bundan dolayı Bakanlık mutlaka her okula bu 100 Temel eseri göndermelidir. Bu 100 Temel eser’in okunmasının bir şekilde lise başarı puanları ile ilişkilendirilmesi, öğretmenlerin derslerde kitaplar hakkında sorular sormak, özet çıkarma, yorumlama gibi çeşitli yöntemlerle kitapların okunup, okunmadığını ölçmesi ve bunu notlara yansıtması gerekir.
100 Temel eseri okuma oranını artıracağı düşüncesinin yanı sıra, olumsuz yönleriyle ilgili düşüncelerimi de aktarmak istiyorum.
100 Temel eser arasında yaşayan yazarların yer almaması büyük bir eksikliktir.Hepimizin bildiği gibi,öğrencilerin okudukları kitabın yazarını tanıması,TV’ dan dinlemesi,konuşması,kitabın daha çok sevilmesini ve okunmasını sağlayacaktır.
Kitaplar belirlenirken “Çocuk gelişimi”,”Çocuk edebiyatı” ve “Çocuk psikolojisi” dallarında uzmanlardan kimlerin fikri alınmıştır, doğrusu bu merak edilen bir konudur. Zira çocuklarımızın bedensel ve zihinsel gelişimini bozabilecek bazı kitapların seçilmiş olması, bu kitapların incelenmeden, denetlenmeden çocuklarımızın önüne servis edildiğini düşünüyoruz.
Bazı kitaplar var ki tam anlamıyla müstehcenlik içermektedir. Örnek verecek olursam; Orhan Kemal’in “Eskici ve oğulları” kitabı, neredeyse tamamı küfür içeren bir kitaptır. Bu kitapla çocuklar nasıl kelime haznesini genişletecek ve Türkçenin doğru kullanımına fayda sağlayacaktır. Yusuf Atılgan’ın “Anayurt oteli” Bu kitapta müstehcen içeren sözcüklerle doludur. Antonıe Saint Exupery’in “ Küçük Prens” kitabında Türk büyüklerine hakaret içeren ifadeler yer almaktadır. Bu türde kitaplar, öğrencilere fayda yerine zarar verecektir. Düşündürücü olan tarafı; Bu kitapların nasıl seçildiğidir. Kitapların incelenmesi konusunda da ciddi endişelerim vardır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın böylesi yanlışları yapma hakkı yoktur. Eserlerin seçilmesi, incelenmesiyle ilgili komisyon üye sayısı mutlaka artırılmalıdır. Komisyon çalışmasına eğitim iş kolunda yetkili sendika da davet edilmeli ve alınan kararlara uyulmalıdır. Çocuk gelişimi dikkate alınarak, kitaplar belirlenirken, Türk Milli Eğitimin temel ilkeleri dikkate alınarak seçimler yapılmalıdır.
Okumayı teşvik eden her karara destek oluruz. Yeter ki Türk Milletinin birlik be beraberliğini teşvik etsin. Fert ve Milet hayatında zaman tanziminin önemi çok büyüktür. Zamanı değerlendirmenin en iyi yolu da bol bol okumaktır. Sahip olduğumuz kitabın ilk emrinin “oku” diye başlaması, devamında da kalem ve yazmayı hatırlatması,”hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurması boş durmamayı, bir iş bitince yenisine başlamayı emretmesi… Önümüze nice engin ufuklar açmaktadır.
Okumadan uzak kalan bir toplum, ahlaki çöküş, tefrika, ilgisizlik, hoşgörüsüzlük ve sorumsuzluk gibi cemiyeti temelinden yaralayan afetlere maruz kalması kaçınılmaz olacaktır. Milli Şairimiz Mehmet. Akif’e göre;”Milletlerin yükselmesi marifet ve faziletle gerçekleşebilir.” Demiştir.
Öyle bir toplum düşünüyorum ki; Bahçede, parkta okuyan, otobüste, trende, vapurda okuyan, kahvede okuyan bir toplum.
Yediden yetmişe, kitaba saygı duyan, onu seven ve okuyan, cıvıl, cıvıl neşeli ve huzur dolu bir toplum…
Gelin özlenen bu toplumu hep beraber oluşturalım. Milli birlik ve beraberlik içinde, kavga etmeden, kötü duygu ve düşüncelere sapmadan, birbirimize karşı sevgi ve hoşgörüyle yaklaşarak ilerleyelim.
Demokratik ortam içerisinde, okuyan, düşünen ve uygarca tartışan ve “aklın yolu birdir” gerçeğinden hareketle en güzeli, en iyiyi bulalım.
Aydınlık yarınlara emin adımlarla, hür ve güçlü bir toplum olarak yürüyelim.
Bugünün hatırasına uygun olarak; Hoşça kalın, kitaplarla kalın diyorum.